Sayfalar

24 Temmuz 2014 Perşembe

Dedemle Ramazandan Birgün

Babaannem-Dedem Gençken.
Klasik olacak ama ramazanların tadı yok. Ramazan gelmiş, geçmiş, bitmiş fark etmiyorum bile. Hadi ben oruç tutmuyorum. O yüzden öyle geliyor bana diyelim. Ama çevremde gördüğüm bir çok insan da öyle.


Geçen gün komşumuzun kalabalık sofrasında iftar yaptık. Heyecanlanmadım desem yalan söylemiş olurum. En son ne zaman iftar sofrasında oruç tutan insanlarla birlikte oldum hatırlamıyorum bile. Sofraya oturduk. İftar saatini bekledik. 

Oruçluyken son dakikaların beklemelerini, telaşlarını özlemişim. Saniyelik zamanlamayla çorba koymak. Soğumaması için çalışmak. Bardaklarda bekleyen soğuk suyla imtihan. Hele oruçluyken salata yapmak. Fark etmeden ağzıma atardım marulu falan. Bir anlık telaşla çıkartırdım ağzımdan. Ananem "Sana şaka yapıyorlar" derdi hemen. 

Ramazanlar eskiden 15 tatile denk gelirdi. Bayram öncesi Balıkesir'de oturan dedemle babaannemin yanına giderdim. Çok heyecanlı geçerdi ramazanlar. Sahur saati, kızarmış ekmek ve sana yağının kokusuyla uyanmak nefis bir duyguydu. Dedem, ekmek kızartma makinesının ya da sobanın başında ekmekleri iyice kızartıp, üstlerine kalın bir sana yağı tabakası sürerdi. Uyku mahmurluyla  birlikte yattığımız, masallarla uyuduğum yataktan kalkıp yanına otururdum hemen. Babaannem güzel bir yer sofrası hazırlamış olurdu. Yer sofrasının örtüsünü hemen bağdaş kurduğum bacaklarımın üzerine örterdim. Başlardım dedemin tek tek bir alt bir üst dizdiği ekmekleri yemeğe. 

İyice karnımı şişirip sıcak yatağa geri dönerdim. Sabah öyle geç kalkmazdık. Her zaman kaçta kalkıyorsak o saatte kalkardık. Dedem parmağıma bir ip bağlardı. Orucumu tutardı o ip. "Dede ben susadım." diye yanına giderdim. Parmağımdaki ipi çözer "Hadi iç suyunu" derdi. Suyumu içip yanına giderdim tekrar bağlardı ipi.Sabah kahvaltı ettiğimi hatırlamıyorum. Ama öğlene doğru çok acıkırdım. Parmağımdaki ipi dedem çözerdi ve yemeğimi yerdim. O ip günde kaç kez çözülüp bağlanırdı. İftara doğru artık bağlamazdı bile dedem parmağımı. Gün içinde dedemle vakit geçirirdik hep. Hiç hatırlamıyorum oruçluyum ben uyuyacağım ben dediğini. Camiye onla giderdim. Avluda oyun oynardım dedelerini bekleyen başka torunlarla. 

İftara yakın evde yemek kokuları dönmeye başlardı. Babaannem meşhur tiriti yapardı. Börülceli nohutlu tarhana çorbası, tirit ramazan sofralarının baş kahramanıydı. Artık çocuk orucunu tutmuş biri olarak masanın başına kurulurdum. Bir elimde bardak, bir elimde zeytin beklerdim top atılmasını. Birde dedem tembihlerdi "Top patlayabilir ama hoca ezanı okuyup bitirmeden orucu bozmak yok". 

Ezan biter ve o ilk zeytin tanesini zevkle yemek nasıl bir histi anlatamam. Ezan okunmadan konulan çay, yemek bitmeden masaya teşrif ederdi. Sofra toplanır ve dedem teraviye giderdi. Balıkesir'deki evimiz, caminin hemen yanıydı. Hoca ne anlatıyorsa bizim evden rahatlıkla duyardık. Teravi dağılırken dedemin caminden çıkısını herkesle el sıkışması izlerdim. 

Yatakları hazırlardık. Ben dedemle yatardım hep, babaannem karşı koltukta. Babaannem tek tek sureleri okumaya başlardı. Ben onu tekrar ederdim. Bir çok duayı babaannem ve anneannemden öğrenmişimdir. Sonra dedem anlatmaya başlardı. Osmanelini, çocukluğunu, beni çok benzettiği annesini anlatırdı. Nasıl domates topladıklarını, karpuzun içine sığan kardeşini, büyük kocaman ağaçları. "Biz hiç bir yerden göçmedik. Hep burada yaşardık" derdi.

"Bir gün birlikte gidip, anlattığım yerleri dolaşacağız Osmanelin'de" deyip beni uyuturdu. Ama gidemedik bir türlü. Kısmet olmadı. Onu özledikçe birçok hatıra ve anlatacak hikaye biriktirmişim onu fark ediyorum. Onunla geçirdiğim ramazanları özlüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder