Sayfalar

20 Kasım 2014 Perşembe

Hilal Anne: Annelik Üzerine Herşey




Anne olmaya karar vermek, artık vakti geldi çocuk sahibi olabilirim diye düşünmek  ne demek gerçekten bilmiyorum. Kendimi bildim bileli anne olmanın hayallerini kuruyorum. Bu benim dünyamı yıllar önce ele geçiren ve yaşama sebebim haline dönüşmüş bir durum.


Senelerden beri olan inancım Hilal in hikayesinin anne olunca başlayacağı yönünde.

O güne kadar geçen ömür sadece vesile; O günle başlayan ömür ‘gerçek hayat’ ..

Tüm bu beklentiler içinde aklımda sürekli aynı cümle ‘Ya olmazsa; ya anne olmazsam’..

Bu ruh halinde birinin evlendikten sonra bir süre hayatını yaşamasını; evliliğine süre tanımasını ya da ev alalım, borcu bitirelim diye sebeplerle bebek yapmayı ertelemesini beklemiyorsunuz herhalde..

Evet hiç beklemedim.. Hiç bir doğum kontrol yöntemi hayatımın bir parçası olamadı bu sebeple. Hemen bebeğimin olması için bence hiç bir engel yoktu. İlk bir yıl hiç bir doktor tarafından dikkate alınmadım. Netice de 1 yıl çok normal bir süreydi ve ben sadece 23 yaşındaydım. Stres yapmaya gerek yoktu..
(Bence bir sorun vardı ama onlar benimle ilgilenmiyordu.)

Bu dönem de gerek bu psikolojinin gerekse mevsimsel geçişlerin etkisi ile geciken adetlerim kendimi muhteşem  hissetmeme sebep oluyor, kendimi evde hamile ilan ediyor, sabahları mide bulantısı ile uyanıyor; gereksiz ilaç içimlerinden kaçınıyordum. Hamileydim işte daha ne oldun...Ve her seferinde hayal kırıklığına uğranan aylar birbirini izliyordu.

Eşim sakindi bana nazaran. Ama durumun bende yaratmaya başladığı etki ile doktor yolu arşınlamalarımız başladı. 

İlk doktorum çok zayıf olduğumu ve  bu kilo ile hamile kalmamın sağlıksız ve tehlikeli olacağını 1 yıl boyunca kilo almam gerektiğini söyleyerek eşimi ve beni gerçekten ikna etmişti. Haklıydı sadece 43 kiloydum ve bu durumda kendimiz zor taşırken bir bebek taşımak ne kadar doğru olabilirdi ki.

Emin olun kilo almak vermekten çok daha zor. ( Bunu ne zaman söylesem kadınlar çok kızıyor, sizde kızdınız mı,kızmayın ne olur..olmayınca olmuyor)
1 yılın sonunda 3 kilo almıştım  ama hala bir değişiklik yoktu ne hamile kalabilmiştim ne de istenilen kiloya varabilmiştim. Yine aynı doktorum hormon tahlillerimi istemişti ve yepyeni bir sorun artık hayatımızdaydı.  Prolaktin...

(Prolaktin de neyin nesi...Süt hormonu mu?....Ne sütü daha hamile kalmadan.)

Evet doktor benim anlayacağım dilden açıklamıştı  durumu. Süt hormonum fazla çalışıyordu, bir nevi annelerimizin deyimi ile sütüm koruyordu. Stres kaynaklıydı.(Stres mi? Ben ve stres!!!)
Nasıl düşer bu hormon? Tabi ki ilaçlar. İşte bebek sahibi olmak yolunda içmeye başlanan ilk ilaçlarımın tarihi prolaktin kadar eski....

Yaklaşık 1 yıl kadar kullandığım ilaçların ardından prolaktin hormonum parçalı bulutluydu. Bir ay düşen hormon  2 ay sonra tavan yapıyor ve en başa geri dönüyorduk. (Stres yapmamalısın Hilal. Stres yapma Hilal. Hilal stres yokkkkk!!!)

Beni tatmin etmeyen bir şeyler vardı. Doktorumu değiştirmeye karar verdiğimde 3 yılı doldurmuştuk. Evliliğimin ilk yıllarını kendime eziyet ederek geçirmeme kimse engel olamıyordu. Ne eşim ne de doktorlar. Doktorlara göre herşey normaldi. Çok genç olduğum için ve daha yolun başında olduğum için acele etmeye gerek yoktu. Benim anlamadığım ve onların hepsinin sanki ortak bir kararı olan bir yol haritasını kademeli olarak benimle paylaşıyorlardı sanki. Ne vardı ki sanki bütün tetkikler yapılsa da ben de önümü görsem.

En sonunda yeni bir doktora derdimi anlatırken artık ilk gün ki kadar rahat değildim. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Doktor her şeyi inceledi ve benden hsg (rahim filmi) çektirmemi istedi. Çok zor ve ağrılı bir işlem olduğunu duymuştum. Korkuyordum ama başka çarem kalmamıştı. Özel bir hastaneden hsg randevusu aldım. İşlem sadece 15 dakikaydı. Canım yanmıştı elbet ama içinde olduğum huzursuzluk can acısından daha sıkıcıydı. Küçücük bir odaya aldılar beni. Eşimde yanımdaydı. Film sonuçlarını büyük bir ekrana yansıttılar.’Tüplerinizin ikisi de kapalı, doğal yolla hamile kalmanız mümkün değil’ dedi doktor. Her kelimesi ağır bir yüktü üstüme yüklenen.

Ne kadar ağladığımı bilmiyorum.. Önümde yeni bir yol vardı artık. Tüp bebek tedavisi. İşte yıllardır içimde konuşan kadın haklı çıkmıştı. 5 yıl zaman kaybetmekle kalmamış üstelik çokta yıpranmıştım. Zaten yorucu olan tüp bebek sürecine tahammülsüz ve yorgun başlamak en kötüsüydü... Belki ben bu kadar yıpranmadan cevabı bulabilmiş olsaydım daha hazır olabilirdim başıma gelebileceklere.

Yaşanması gereken bir kader vardı ortada ama benim kadere teslim olmaya niyetim yoktu.

Herşey annelik üzerineydi çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder