Sayfalar

13 Kasım 2014 Perşembe

Hilal Anne : Prematüre Farkındalık Ayı



9 ay boyunca sizinle olan minik dünyayla karşılaşmaya artık hazır.Siz de hem psikolojik hem de biyolojik olarak onu kucağınıza almaya artık hazırsınız..hormonlarınız onu sarıp sarmalamak için çılgınca salgılanıyor... Buraya kadar her şey normal.


Henüz erken. Dünyaya gelmene daha çok var. Lütfen sabret annecim. Ben sana nasıl bakarım, seni nasıl korurum, seni neyle beslerim.... Dayanmalısın miniğim .

Sağlıklı olmanı, doğar doğmaz odamıza gelmeni, seni planlı bir günde tüm yakınlarımız, fotoğrafçımız yanımızdayken doğurmayı, seni ilk gördüğüm anın, benim zihnimde ölümsüzleşen o anın; bir fotoğraf karesine işte ne kadar sığabilecekse (!) sığdırılmasını,  herkese lohusa şerbeti ikram etmeyi ve kırmızı tacımla gülen pozlar vermeyi çok istiyorum...

Anneliğin kutsallığı ve özelliği ile ilgili yeteri kadar yazı, şiir,şarkı ,film varken yeni bir şeyler yazmaya gerek yok bence. Ama prematüre anneliği. Zor bir sınav.

Doğumhanedeyim. 32+6 hamileliğimin son; anneliğimin ilk saniyeleri.

Herkes gergin içeride ve dışarıda. Kimse benim kadar değil. Sancılara daha fazla dayanamadık ben  ve bebeklerim.

Erken doğum olduğu için epidural olmama izin vermiyor anestezi doktoru. Bebeklerime birşey olursa tanık olmamı istemiyorlar. Mümkün değil. Onların bildiği 5 yıl sadece bense kendimi bildim bileli  bu anın hayaliyle yaşıyorum, yaşlanıyorum. Ne olursa olsun bir tek nefes bile alacak olsalar o anı görmeliyim, anne olduğum an benim. Israr ediyorum,ağlıyorum. Anestezi doktoru dayanamıyor "Peki. Epidural yapalım." diyor.

Başımda bir sürü doktor. Kadın doğum doktorum sonsuz güveniyorum ona, çocuk doktorları, yeni doğan yoğun bakım hemşireleri. Hastane benim tahminimden daha hazırlıklı,  "İzmit bebekler mi?" diyor hemşireler. Şaşkınım herkes tanıyor onları.

Birden sesi geliyor, Sonra bir ses daha. Sesleri birbirine karışıyor. Doğumhane de bir telaş. "Göremiyecekmiyim? Göstermiycek misiniz?" diyorum. Doktorum "Anneye gösterelim bebekleri."  diyor.  (O anı uzun uzun anlatacağım.)

Anne olacağımı öğrendiğim andan itibaren onlarla aramda kurulan ve her gün kuvvetlenen bir bağ var. İç içe olmamız muhteşem bir süreçti oysa şimdi dış dünyadalar. Ben onların olduğu bir  dünyanın içindeyim artık.

Ve prematüre anneliği başlıyor. Odaya geliyorum her odadan yükselen ağlamalar, bizim odamızda  derin bir sessizlik..

Deniz küçücük bir bebek, solunum sıkıntısı yok, emme refleksi gelişmemiş. Sadece 2005 gr 44 cm.
Derin küçücük bir bebek, solunum sıkıntısı var , tek başına nefes alamıyor, makinalarla destekleniyor, emme refleksi gelişmemiş ,sadece 2235 gr 45 cm.

Herkes gözlerini kaçırıyor benden , kimse bir şey anlatmıyor.

Sonunda yeni doğan uzmanı beni görmeye geliyor, bebeklerimin sağlıklı olduğunu ,prematüre bebeklerin belli bir süre daha yoğun bakıma muhtaç olduğunu sakin olmamı ve onlara güvenmemi istiyor. Anlamaya çalışıyorum. Anne olunca sanki sadece senin yanında güvende olacaklar gibi bir his içinde oluyor insan. İnanmaya çalışıyorum. Güvenmekten başka çarem yok. Bebeklerim önce Allah'a sonra doktorlarımıza emanet.

Tüm bunları iç dünyama anlatmak zor  tabi, zaten her anne hamileliği boyunca bebeğini kaybetme korkusunu içten içe taşır, bunu baskılamaya çalışsakta hayal ettiğimiz bebeğimizi görememek fikri bizi yer durur. Hele ki doğumun sonu küvezle sonuçlanıyorsa anne bebeğine temas edemedikçe içindeki bu canavar fikir büyümeye devam eder. Oysa böyle bir durumda bebeğin en çokta annesinin enerjisine ihtiyacı vardır. Bu enerji  bebek için yaşamsal bir önem taşıyor. Birliktelikleri süresince annesinin sıcaklığına, kalp atışlarına ve sesine alışan bebek bu dünyada sadece onu tanıyor. En çok bana dokunmanın onlara iyi geleceğini söylüyor doktorlar. ‘kanguru bakımı ‘ dedikleri bu yöntemle bebeklerle ten teması sağlanarak kendilerini daha güvende hissetmeleri sağlanıyormuş, Tabi tüm bunlar için öncelikle bebeklerimin solunum sıkıntısının olmaması gerekliymiş

İlk küvez ziyaretim doğumun ertesi sabahı. Çok heyecanlıyım doğumda ki o rüya kadar kısa anı saymazsanız bu onlarla ilk karşılaşmam. Tarifsiz... Göz yaşı dolu... İnanırmısınız ben sezaryen ağrısı nedir bilmiyorum. Aklım, zihnim hep aynı şeyi çağırıyor, acı yok. Bebeklerimi kucağıma almalıyım...

 Doğumundan 2 gün sonra taburcu ediliyorum.

Bebeklerimi hastanede bırakıp eve dönmek bir kabus. Tam 23 gün. Hergün hastanaye gidiyorum 15 dakika görmeme ve kucağıma almama izin veriyorlar.

Kokularını ayırt edemiyorum. Hemşireler besliyorlar, altlarını alıyorlar. Misafir anne gibiyim. En son kendimi doktorlara "Bu bebekler hemşirelerin mi benim mi?" derken buluyorum ki bu doktorların en korktuğu şey. Annenin bebeklerinden uzaklaşması.. Küvezin onlar için anne karnından sonraki en steril ve en güvenli yer olduğunu anlatmaya çalışıyor doktorlar, vücut ısılarını koruyamadıklarını, yeterli beslenemediklerini böyle hissedersem sütümün kesilebileceğini söylüyorlar. Sonunda daha fazla yanlarında kalmama izin veriyorlar, daha fazla dokunmama... 

Bu konuda bilinçli bir hastanede doğum yapmış olmak en büyük şansım, prematüre bebeklerin anneye olan ihtiyacını çok iyi bilen uzmanlar tarafından eğitiliyordum. Ben düştükçe ben umutsuzluğa kapıldıkça elimden tutup kaldırıyorlar. Yeni doğan yoğun bakıma her girişim de ikizlerin annesi gelmiş diye karşılanmak bile beni motive ediyor.

Her 3 saatte bir süt sağıyorum. Anne sütü can. Eşim gecenin 3'de  bile olsa yeni sağılan sütü hastaneye götürüyor. Yolda polis çevirmesi oluyor. "Anne sütü yetiştiricez." diyoruz  polisler yolları açıyor. Her an herkesin gözünde daha iyi görüyorum mucizelerimin kıymetini. Yollar açılıyor anne sütü için...

Doktorlar hala tedirgin, hastaneden taburcu olmamız için bebeklerin kendi başlarına 3 saat aralıklarla beslenebilir duruma gelmesini bekliyorlar,bu saat aralığıyla beslenmeye alışan bebeklerime evde de aynı düzenle beslememi istiyorlar, kilolarının takibi çok önemli. Bizim bebeklere bakabilecek bilgi ve dikkate sahip olup olmadığımızı ölçmek için 2 gece  hastanede kalmamızı istiyorlar, normal katta.
Bebeklerin bakımı tamamen bizde olacak ve eğer kilo almazlarsa eve götürmemize izin vermeycekler.(İnanamıyorum duyduklarıma bebeklerimi eve götürmem için sınava tabi tutuluyorum.)

23 günün sonu..artık daha iyiler eve dönebiliriz..



Bebeklerin enfeksiyonlara karşı direnci yok, bebeklere her dokunuşumuz enfeksiyon riskini artırıyor, mümkün olduğunca bebekleri ellemeyip rahat bırakmamız, bu sebeple de bakımlarını bile belirli saatler de yapmamızı öneriyor doktorlarımız. Evde çizelgeler oluşturuyoruz; aynı yoğun bakımda ki gibi 3 saatte bir besle, gaz çıkar, altını al, kim kaç cc içti yaz, kim kaka yaptı yaz, kim kaç gr almış yaz. Evde bakım hemşireleri gibiyiz annemle.

Özellikle evde bebeğe yapılan ziyaretler enfeksiyon riskini artırdığından bu konuda ailemizin ve yakın çevremizin  anlayışlı, bilinçli bir tutum sergilemesi gerekiyor. Heyecanla bebeklerimizi bekleyen çevremize bu durumu anlatmak oldukça güç.

Odanın sık sık havalandırılması, ışıklandırmanın sağlanması, bebeğe dokunmadan önce ellerin yıkanması önemli. Bebeklerin  her gün temiz hava alması için dışarı çıkarılması şart, sigara içen kimsenin odalarına girmemesi gerek.

Yapılması gerekenler ve yasaklar listesi uzun.

Anne sütü hala çok önemli en büyük kurtarıcımız belki bu süreçte, bağışık sisteminin en büyük desteği. Bebeklerim küvezde biberona  alıştıkları için hiç emziremedim. Sürekli sağdığım için sağma makinem ve biberonların steril edilmesi çok önemli. Astım riski normal bebeklerden daha fazla. Öyle korkuyoruz ki bundan terlemelerine hiç müsaade etmiyoruz. Siz kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız çocuğunuza bir kat fazlasını giydirin demişti doktorumuz, tedirginiz acaba üşüyorlar mı diye ama doktorun sözünden de çıkmıyoruz. Vücut ısılarını takip ediyoruz sürekli ateş ölçerler elimizde. Bebeğin dokunma hissinin gelişmesi için ise eldiven giydirilmemesi önemliymiş, bütün anne ve kayınvalide tavsiyelerinin inadına bebeklerim eldivensiz ve şapkasız. Yeni yeni icatlar çıkarıyor bu doktorlar da.

Anneliğin o ilk günlerinde bir çok annenin geçirdiği keyifli günleri geçiremiyorum maalesef. Hep bir tedirginlik hep bir korku içindeyiz.

Bebeklerimizi yıkamak evde törensel bir ayin adeta. Tüm malzemeler eksiksiz hazırlanıyor, ütülü havlular, kıyafetler. Oda sıcaklığı ve suyun sıcaklığı babamızın kontrollünde. Mutlaka iki kişi yıkıyoruz bebeklerimizi,( bunun bebeklerin güvenliği açısından çok önemli olduğunu unutmamak gerek!) Banyodan sonra narin cilt bakımları yapılmalı ve hızlıca giydirilmeliler. Masaj en büyük kurtarıcımız bu dönemde. Özellikle  prematüre bebekler de bebeğin daha rahat uyuması, kas gelişimi, gaz problemleri için. Ayrıca masaj yine dokunarak bebeği uyarmak ve anneyle temas demek. Aslında bir çok şeyin temelinde anne ve anne sıcaklığı var bu dönemde. Annenin mutlu, huzurlu, pozitif enerjisini bebeğine vermeye hazır olması yapılması gerekenlerin başında ve özel bakımın temeli.

Zamanla üzerimizdeki o güvensizliği ( biz bu bebekelere bakamıycaz!!!) atıyoruz. Her gün kilo aldıklarını görmek, her gün onları doyurabilecek o sütü sağmak ve evimiz de olmak annelik hissimin artık şiddetle hissedilmesinde ki en büyük etkenler. İlk günlerde ki bizim bebeklerimiz küçük psikolojisi evden uzaklaştıkça hayat bizim için biraz daha normalleşmeye başlıyor. Prematüre annesi ya da babası olmak psikolojik olarakta aileyi zorlayan bir süreç, bir an önce kabullenmek gereken ve eşlerin birbirine destek olması gereken günler.

Uykusuz  bir ikiz annesiyim artık. Dünyanın en keyifli yorgunluğu. Bu benim lohusalık günlerimin biraz daha zor geçmesine sebep olsa da şimdi dönüp baktığım da bebeklerim için ne kadar doğru şeyler yaptığımı görebiliyorum. Ve hızla büyüyen bebeklerimizle prematüre bakım serüvenimizi sürdürüyoruz. İlk yaşımıza girdiğimizde derin ve deniz 1 yaşında ki normal zamanda doğan bebekleri yakalamış durumda. İşte bu bütün emeklerin karşılığı. Ama prematüre bebekler uzun süre uzmanlar tarafından izlenmeli hala kontrollerimiz devam ediyor.

Kasım ayı prematüre bebek farkındalık ayı. İlk yazımızda prematüre  bebek bakımı konusunda yaşadıklarımızı paylaşarak bu farkındalığa azda olsa bir katkı sağlamak istedim.Tüm bunlar benim tecrübe ettiklerim, okuduklarım ,sorduklarım. Her konuda olacağı gibi bu durumu da yaşayacak annelerin ilk başvuracağı adres onları yönlendiren doktorları olacaktır, olmalıdır da.
Her annenin ilk annelik günleri çok özel  ve zordur ama inanın bir prematüre annesi olmak daha da zordur.

Bütün bebeklerin zamanın da ve sağlıklı doğması dileğimle.

Sevgimle.

 Hilal Anne 

Not: Bir de prematüre babalığı var ki, acemi babamızın dünyanın en mini mini ve en özel insanıyla ilk karşılaşmasında üzerine aldığı babalık sorumluluğu özel bakımla birleşince ortaya ‘ hassas baba’ çıkıyor. Ve prematüre bebeklerimiz büyüse de babalar hiç değişmiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder