Mucize'm Burak gerçekten kendiliğinden büyüyor. Ayna karşında kendime bakarken şaşırıyorum karnımın büyüklüğüne. Ecem'e göre ağır birde. Yavaş yavaş hareketler ediyor. Sanki beni incitmemeye çalışıyor. Karnımın büyüklüğü dışında hiç bir şikayetim yok.
Bazen unutuyorum hamile olduğumu. Bir bakıyorum akşam olmuş ben hiç bir hareketini hissetmedim paniğine kapılıyorum. Uzanıyorum, sakin nefesler alıp verip, bekliyorum yumuşak hareketlerini. Ecem gibi hemen azıp kudurmuyor. İlk önce yokluyor beni bir iki, sonra keskin bir kaç hareket ve duruyor. Konuşmaya başlıyorum. "Geliyor musun güzel oğlum" "Burak! Burak! Hadi bir kıpırdan da endişem dinsin" Nazlana nazlana gönlümü alacak kadar oynuyor.
Belirli saatleri var. Akşam 11 den sonra hareketlerini hissetmek çok kolay oluyor. Dakikalarca konuşabiliyorum. Ben konuşuyorum, Cem konuşuyor, bekliyoruz ve bize naif hareketleriyle cevap veriyor.
Ecem'e hamileyken bir yerde okumuştum. Bebeklerin anne karnındayken uyku saatlerini anlayabilirsiniz diye. Annesinin karnında hangi saatlerde bebekler oynuyorsa doğduklarında da o saatlerde uyanık oluyorlar. Ecem'de takip etmiştim saatlerini. Saatleri birbirini tutuyordu. Hoş Ecem hep oynaktı. Şimdi de bakıyorum uykusuz bir çocuk. Uyku onun için bir işkence. Günü kaçırmaktan korkuyor. Burak oynama saatlerine baktığımda uykuyu seven bir çocuk olacakmış gibi geliyor. Yani ben öyle ümit ediyor da olabilirim.
Bu hafta kısa bir tatil iyi geldi bize. Akçay'a kaçtık. Anane, dede, teyze, enişte ve tüm özlediklerimiz. Doğumdan önce son Akçay yolculuğumuz oldu. Bir daha ki gidişimiz Burak'ın 40nı uçurmaya olur herhalde. Niye derseniz? Doğum yaklaştıkça doktorumdan uzaklaşmak beni korkutuyor. Sadece beni değil annemi ve babamı da. "Kızım biz özledikçe zaten geliyoruz. Tamam siz gelmeyin artık." diyorlar hep. Akçay'la özlem dolu günlerimiz başladı yani. Uzun bir ara gitmeyince o prina kokusunu bile özlüyorum.
Evlendiğimizden beri her sene bir geceliğine Assos'a kaçıyoruz. Bu sefer arkadaşlarımızla gittik. 1 gece Ecem uyanacak mı, üstü açıldı mı heyecanı olmadan soluksuz uyumak iyi geldi. Uyuduk, yedik, içtik, doğum günleri kutladık ve Assos'un soğuk deniz suyuna kendimizi teslim ettik. En güzeli Assos'taki o meşhur dondurmacıdan dondurmamızı yedik. Geçen sene kaldığımız otelde kaldık. Aynı yerde fotoğraf çektirdim. 1 sene önceki halimle şimdiki halim arasında ne kadar çok fark varmış onu anladım. İnsan hayatında 1 sene içinde çok şey değişebiliyormuş. Kısa bir zaman gibi gelse de bir çok mucizeyi yaşayabiliyormuş.
Burak'a bol bol vakit ayırdım. Hareketlerini takip ettim. Oynaştık durduk koca bir haftasonu. İyi oldu iyi! Çünkü ikinizi de zor günler bekliyor. Onun yeri daralacak, rahat hareketler etmek isteyecek, yeni bir dünyaya gözlerini açacak. Ben sıcaklarla mücadele edeceğim, hareketleriyle zorlanacağım, büyük bir ameliyata girip, yeni bir hayata başlayacağım.
Artık son 10 hafta.
Edremit körfezi evim. Yani her köşesi. Oradan gelen herkes sanki Akçay'lıymış gibi gelir hep bana. Ama beni her zaman şaşırtmayı biliyor o güzelim yerler. Bu sefer baya Kazdağlarının eteklerine gittik. 16 km Kazdağlarının içine girerek eşsiz Darıdere Milli Parkına gittik. Ecem ve Burak temiz havayı ciğerlerinde iyice soludular.
Bu güzelliği ben değil çektiğim fotoğraflar anlatsın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Mucize'nin Günlüğünün diğer yazılarını okumak için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder