Hiç cesaretim yoktu bu konuda yazmaya ama bu da bir tecrübe ve paylaşılmalı...
‘BABA’ kimdir ? Kimlere ‘BABA’ denir?
Ben ne biliyorum ‘BABA’ olmaya dair.
Aslında pek iç açıcı şeyler değil. Hayatımın büyük bir kısmı babasız geçti. Gözle görülen eksikliği dışında hiç bir sorunum olmadı babasızlığa dair. Yani ben öyle sandım yıllarca. Hayatımda neyin eksik olduğunu bilecek kadar bile tanımıyordum baba kavramını.
Hiç bir zaman hakkını yemek istemediğim bir üvey babam var-(dı)-. Beni yıllarca kendi çocuklarından ayırmayan ama yıllar geçipte kendi çocuğum olunca nasıl bir sevgiden mahrum kaldığımı anladığım. Aslında onun kendi çocuklarına bile sevgisini gösteremediğini anladığım.
Bunları zamanla anlamak aldığınız hasarı arttırdığı gibi bazı yanlarınızı geliştirmenize ya da o meşhur yaraları iyileştirmenize geç kalmanıza sebep oluyor. Çok küçüktüm üvey babamla tanıştığımda. Onu çocuklarının üstünü giydirirken görmüştüm. Ve anneme bu adam babam olabilir demiştim. İstediğim şey biraz ilgi ve şevkatti sadece. Sonra onlar hayata teslim olup çocuklarının varlığını unutmaya başlayınca benim içinde hayatın rengi değişmeye başladı.
Şans mı dersiniz şanssızlık mı bende bilemiyorum.
Çevremde ki bir çok arkadaşımın babası yok. Ya tesadüf ya da biz babasız çocuklar birbirimizi seçiyoruz. Yaralarımızı tanıyoruz. En yakın arkadaşımın babasına duyduğum hayranlıktan bahsetmeden edemeyeceğim. Her fırsatta onlara gitmeye çalışır, babalarının kız kardeşine ve ona olan düşkünlüğüne içten içe imrenir, ben gidince evde esen bayram havasını herkese anlatırdım.
Bir gün o ‘BABA’ da bizi terk etti. Neden etti, nasıl oldu inanın hiç önemi yok tek bildiğim geride bıraktıkları. Ve bir kez daha hem de bu sefer yaşanmışlıklara rağmen terk edilmek. Hadi ben küçüktüm ve benim babam benimle bir şey paylaşmadığı için belki gitmesi kolaydı peki ya o?
İki kızını nasıl bırakmıştı?
Ve sonunda bize kalan genel bir yargıydı artık.
Güvensizlik, ait hissetmeme, sorgulama...
Peki bunlar benden neler aldı hayatta? Çok şey aslında. En büyük sorun bu güvensizliğin iliklerime kadar işlemiş olmasıydı. Evliliğimi kurana ve tüm bu duyguları eşimin yanında arkada bırakana kadar çok uzun savaşlar verdim içimde.
Babasızlığın çeşitleri bile var bence.
Anne- baba ayrılığı ile babasız kalan çocuk ve babasının vefat etmesi ile babasız kalan çocuk arasında bile o kadar fark var ki.
Varken yokluğunun ağırlığı ile hayalinin ağırlığı arasında gerçekten çok fark var. Hangisi kime daha kabul edilir gelir tabi ki tartışılabilir. Ben hep şöyle düşündüm. Eğer ölseydi sanırım kendimi onun ne kadar muhteşem bir adam olduğuna ikna eder, dualar eder, beni gökyüzünden bir yerlerden izlediğini düşünür avunurdum. Oysa şimdi bilerek, isteyerek yanımda olmadığını, büyüdüğüme tanık olmak yerine anneme olan hırsına yenildiğini, evlenmem ve hatta doğum yapmam gibi en önemli günlerimde yanımda olmak istemediğini düşünüyorum.
Bazen insanın ruhunu tedavi etmek ihtiyacına yenilip, affetmeye meyil göstermiyor değilim. Affetmek mutlu ediyor insanı, takılıp kalmıyorsun affedince, hayatın devam etmesine izin vermiş oluyorsun, kaderdir belki o da karşı duramamıştır diyorsun ama ne zaman ki DERİN ve DENİZ ‘ in yüzünü görüyorum o zaman tüm yaralarım tekrar kanıyor. Onları görmek istememesini anlamıyor hiç bir yanım.
Babasız büyüyen kız çocukları ve babasız büyüyen erkek çocukları arasında da farklar var. Kimi daha duygusal kimi daha etkilenmeden atlatıyor bu süreci. Ama bildiğim şu ki yıllar geçtikçe anlıyorsun yaşadıklarının çocuk ruhuna verdiği zararı.
Bazen aile meclislerinde ya da dost sohbetlerinde şöyle diyaloglara tanık oluyorum. "Bizim kızın bir okul arkadaşı var, aman Allah'ım ne çekiyoruz çocuktan ,aile sorunlu anne-baba ayrı çocuk bir yaramaz, dikkat çekmeye çalışıyor" vs vs...Bütün sinirlerimin ayağa kalktığı an o an işte. Bu hayatta herkesin başına gelebilecek bir hikayenin aslında bu kadar kötü anlatılması beni üzen. Acaba yıllarca arkamdan kaç velinin ya da akrabanın böyle konuştuğunu merak ediyorum. Sonra düşünmekten vazgeçiyorum çoğu zaman olduğu gibi. Kendi elimden tutuyorum, ben bunu seçmedim diyorum, baba(m?) seçti.
Babasını büyüdüğünde kaybedenler var bir de . Hani artık çocuk olmayan ama babasının hep çocuğu kalan. Erkeklerde ailenin sorumluluğunu alma ve artık ‘BABA’ benim durumu yarattığı gibi, yaşarken baba ile paylaşılamayalar da gün yüzüne çıkıyor. Büyüdüğünü sanan erkek babasını kaybedince yeniden çocuk oluyor, kıymetini bilemediği günleri ve sevgiyi idrak ediyor.
Kadınlar için ise dayanacak kimse kalmıyor hayatta .Arkanda ki nefes eksiliyor. Birgün bişey olursa ‘BABA EVİ’ ne sığınma seçeneği ortadan kalkıyor. Artık yanlızsın.
Velhasıl her çeşidi acıtıyor bu ‘BABASIZLIK’ illetinin...
Elbette çocuğun hayatında ki en önemli figür baba ve anne. Hiç biri diğerinin yerini dolduramaz. Hepsinin kendine has sorumlulukları var. Aksini iddia etmem mümkün değil. Eskiden bu konuda daha keskin fikirlerim olmasına rağmen anne olduktan sonra ‘BABA ‘ kavramı hakkında biraz daha ılımlı olmaya başladım. Çünkü ilk kez tanık olduğum bir şey yaşıyorum artık. Bir çocuğun babasına bakarken gözlerinde ki mutluluğu görüyorum. Gözlerimin önünde babalarına hayran, babalarına aşık ve babalarıyla mutlu benim çocuklarım. Gözlerimin önünde hiç korkmadan, arkalarına bakmadan koşuyor benim çocuklarım. Biliyorlar ki arkalarında babaları var. Gözlerimin önünde biten birşey gördüklerinde ‘ BABA AL ‘ diyor benim çocuklarım. Biliyorlar ki isterlerse baba alır. Gözlerimin önünde kırılan birşey gördüklerinde ‘ BABA’ diye sesleniyor benim çocuklarım. Biliyorlar ki babaları tamir edecek.
Ne kadar şanslı benim çocuklarım.
‘BABA’ dağ demek ; ‘BABA’ güç demek; ‘BABA’ güven demek.
Peki ‘BABASIZLIK’ neler kattı bana...
Çok şey aslında... Muhteşem bir annem var .İyi ki o var. Hem anne hem baba oldu çoğu zaman. Yokluğunu hissetmemem için elinden geleni yaptı, hissettiğim noktalarsa onunda elinden gelemeyen şeylerdi hep.
Annemle babamı ben varken boşandılar diye hiç suçlamadım aslında. İyi ki de boşandılar hatta. Mutsuz bir evliliğin içinde büyümektense ayrılmaları her zaman tercihim oldu. Annem eşini çıkarmak isterken hayatından –en doğal hakkını kullanarak- tercihi beni de babasız bir hayatta büyütmek değildi. Bu bir tercih olarak daha sonra girdi hayatımıza.
Yıllar geçtikçe fark ettiğim birşey vardı ki. Aşksız evlilik elbette olmazdı ama aşk kadar önemli birşey vardı aradığım, şefkat ve güven. İşte bunları bulduğum gün ikna oldum yeni bir hayat kurmaya. Eşim şimdi bir ‘BABA’ ... VE ÇOK ŞÜKÜR İYİ BİR BABA...Hem DERİN VE DENİZ in babası hem de benim eksik kalan tüm yanlarım o.
Gün geçtikçe bu konu yüzünden üzülen yanlarımı azaltan o. Geçmişin izlerini sabrı ve şevkati ile silen o. O benim en sabredenim, nazımı en çok çekenim, yarınımı en çok düşünenim.
Evlatlarını nasıl sarıp sarmaladıysa beni de annemi de sarıp sarmalayan o. O bizim evimizin BABASI.
BİZ ONUNLA BÜTÜN BİR AİLEYİZ.
Ben ondan öğrendim ki aile anne- çocuk demek değil. Anne kadar fedakar BABALAR da var bu hayatta...
Babalar günün kutlu olsun DERİNİN BABASI .
Babalar günün kutlu olsun DENİZİN BABASI.
Babalar günün kutlu olsun EVİMİN BABASI.
Babası eksik olan diğer arkadaşlarına ne oldu derseniz onlarda artık evli –mutlu bir çoğuda çocuklu. Çünkü bir çoğunun benim gibi güçlü anneleri vardı. Hepsinin artık evinin BABASI var ve ne mutlu bize ki babasızlığımızın yükünü attık omuzumuzdan. Sırtımızı yaslayacak bir dağımız var artık. Evlatlarımızın babaları.
Hiç bir çocuk babasız kalmasın. Hiç bir anne hayatta hem anne hem baba olmak zorunda kalmasın.
Hiç bir anne evladının babasızlığını telafi etmek için çırpınmasın.
"Baba bir masal anlat bana
Içinde denizle balıklar
Yagmurla kar olsun güneşle ay
Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni"
Dilerim çocuklarımız bütün masalları ve şarkıları babalarından öğrensin...
Hilal Anne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder