İşte şimdi o ertesi günü anlatacağım;
Ecem okula ilk bir kaç gün çok hevesli gitti ama her okula ilk başlayan çocuk gibi ilk hastalığını kaptı ve eve geldi. Burnu akıntısı, öksürük, ateş. İster istemez okula gönderemedim. Böyle olunca okulla arasına soğukluk girdi.
Neyse Ecem iyileşti. Okula gitmek için hazırlanırken mızıklanmaya başladı. "Ben okula gitmek istemiyorum." diyor. Ben hemen "Ablalar okula gider. Bebekler evde kalır. Anneler yemek yapar." diye konuşmaya başladım.
Oynaya oynaya, fotoğraf çekile çekile okulun önüne vardık. Gerildiğini hissetmeye başladım. Onu elimden geldiğince neşelendirmeye çalıştım. Okulda yapacaklarını anlatmaya, öğretmenlerinin onu merak ettiğini bahsettim.
Okul kapısına gelince yaygara koptu. İçim gidiyordu. Okula gitmesi gerektiğininde farkındayım da içim içimi yiyor. "Tamam. Bak bende gireceğim senle okula" dedim. Öğretmen hemen "Olmaz. Ecem'in alışması lazım. Lütfen kapıda ayrılın." dedi.
Nasııı yaniii?!!
Ne tepki vereceğimi bilemedim. Öğretmen o kadar net ki, yüzsüzlük yapıp ben şurada öyle durayım da diyemedim. Kadın gözümde birden şeytana dönüştü. Yapması gerekeni yapıyordu biliyordum. Bu sürece benle Ecem'in alışması için bize böyle davranmalıydı. Hepsini anlatmıştı da bana.
Amaa..
Kızım o benim! Canım! Öyle ağlamasına göz yumamazdım.
Ama...
Her şey apaçık ortadaydı. Ben şimdi alıp eve gitsem, Ecem asla okula gitmeyecekti. Kararlı görünmeye çalışarak ayrıldım okuldan.
Ağlamaya başladım. İçeriden sesini duyuyorum, ağlıyor. Kapı yüzüme kapalı. Birde içtiği ilaçların etkisiyle uykusu geldiğinden de mutsuz.
Okulun ilerisi de bir eczane var ona uğramam gerektiğinden istemeye istemeye ayrıldım okulun önünden. Eczanede işim bitip okulun önünden geçerken Ecem'in ağlama sesi hala sokağa geliyordu. Ama ben gittiğim için ağlama sesinden çok süt içip uyumak istediğini anlatan ağlama sesi. Ecem konuşuyor, her derdini anlatıyor olabilir. Ama hiç bir zaman uyumak istemediğinden, uykusu geldiğinde huysuzlanmaya ve belirli bir tonda ağlamaya başlıyor. Yani sadece benim anlayabileceğim türden ağlama şekli. Hemen okulun önünden aradım, sütünü vermelerini ve uyuması gerektiğini söyledim.
Tamam kendimi baya sapık bir anne gibi hissetmedim değil. Ne yapayım denk geldi o an orada olmam. Vallahi! Gerçekten!
Sonrasında da sapık anneler gibi de aramadım. Normal anneler gibi her saat başı aradım. Yaaa, kabul ediyorum biraz takıntılı annelik yapmış olabilirim.
Beni de anlayın. Ağlayarak çocuğunuzu bırakıyorsunuz, kolay bir şey değil. Bir de işin vicdan yönü var. Burak'la evdeyken o okulda öğretmenlerle tek başına.
Bütün gün içim içimi yedi. ( Bütün gün dediğime bakmayın Ecem 12'de okula gidiyor. 5'te alıyorum) Öğretmeni, sütünü içip uyuduğunda sakinleştiğini, arkadaşlarıyla oynadığını ve saat 4 alacağıma ona söz verdiğini söyledi. İşte bu! Eve yakın okul istememin sebebi buydu. Okulda ama hep yanımdaymış gibi hissediyordum.
4'te gittim okuldan aldım. Sıkı sıkı sarıldım. Öğretmenlerine baktım. Normaldiler! Ben abartmışım her şeyi kafamda. "Nasıl geçti okul?" dedim "Ben okulda ağlıyorum." diye cevap aldım. (Hoş hala bu cevabı alıyorum bazen.) Daha da vicdanımı sızlamasına sebep oldu.
İçimi rahatlatan en önemli cümleyi söyledi "Diğer çocukları rahatsız edeceğinden sürekli bir çocuğu burada tutmak istemeyiz. Baktık ki Ecem hep ağlıyor size söyler ve okuldan alırsınız." dedi.
Şimdi öğretmenlerine güveniyorum. Yine kapıdan ayrılırken ağlıyor ama ben biliyorum ki iki dakika sonra beni unutup oyuna dalacak.
(Tamam hala ayrılırken ağlamasını kafama takıyorum. Çevremde çocuğu okula giden annelere soruyorum. Onlarında çocuğunun ağladığını öğrenince rahatlıyorum. Takıntılı bir anne olacağımı şimdiden görür gibiyim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder