Sayfalar

24 Kasım 2014 Pazartesi

Hayatı Şekillendiren Sanatkarlar Öğretmenler

   
       
   Ticaret yapamam ben. Gelirmiş, gidermiş, al gülüm ver gülümmüş; hiç bana göre değil. İnsan kaynakları ya da pazarlama tarzı bire bir diyalog içeren işler de yapamam ben. Yapamamakla beraber gıpta da ederim o işi yapanlara. Her zaman bir özgüven, her zaman birilerini sözleriyle ikna edebilme kapasitesi hayranlık uyandırır bende. Ben bunları yapamam ama siz bir kitleye, topluluğa hitap edip, onları kendinize hayran bırakıp, her birinin hayatına silinmez izler bırakabilir misiniz? İşte ben bunu yaparım!

           Düşünün ki karsınızda 20-25 kişilik bir topluluk var. Hepsi aç. Kimi sevgiye, kimi şefkate, kimi bilgiye, kimi gülmeye, kimi ağlamaya, kimi hepsine…  Hepsinin gözü, kulağı, kalbi sizde. Ne yaparsınız böylesi bir durumda? Ne kadar büyük bir sorumluluk…

            Genç dimağlara, tertemiz ruhlara hitap eden öğretmenler hayatı şekillendiren sanatkârlardır. Eğer farkındaysanız bunun için işinizi çok daha çok seversiniz. Doğru yoldan ayrılmasınlar ya da hayatları boyu istikrarla doğru yoldan gitsinler diye çabalar durursunuz. Onlar teknik olarak öğrenci iken pratikte hepsi çocuğunuzdur. Herhangi bir durumda empati kurmaya çalışırsınız: Yapma oğlum/kızım annen/ baban ne zorluklarla okutuyor seni. Emeklerinin karşılığı senin başarıya ulaşmandır. Tekdüze öğütler değildir aslında bunlar. Hayat dersidir. İleride bugünleri hatırlayıp hak vereceklerdir, size.


            Ocak 2008’den beri öğretmenim. Daha yedi yıl oldu olacak ama ilk görev yerimde ardından bir sene kadar bir görünüp bir kaybolduğum ikinci görev yerimde yaşadıklarım, edindiklerim, biriktirdiklerim sonucunda yedi değil on yedi yıl çalışmış kadar oldum. 2008 yılı ocak ayına kadar İzmir dışına çıkmayan ben tam tamına 1800 km öteye gittim. İlçe merkezine 40 km uzaklıkta bir köyde çalıştım, ilk görev yerimde. Üç buçuk yıl boyunca aynı aileden en az üç çocuğun ayrı ayrı dönemlerde dersine girdim. Zaman ilerledi, bize ayrılan görev süresinin sonuna geldik. Yeni görev yerim İzmir’e daha yakındı. 1800 km’lik mesafe 1400 km.ye indi. Senelerce kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yaşayınca ironi yapmak hayatın bir gereği oluyor ister istemez. Bir eğitim-öğretim yılı çalıştım ikinci görev yerimde. Güzel anılar, güzel dostluklar biriktirdim bu süre zarfında.


Yaşanan her olay, iyi ya da kötü olsun, tecrübe hanenize bir puan ekletir. Orada burada geçen dört buçuk yıldan sonra döndüm İzmir’ime. Kavuştum hasret kaldığım memleketime. Geride bıraktığım yıllardan yanıma kar kalanlar bir bir kapımı çalmaya başladı:

+++ Merhaba hocam nasılsınız?
---- J iyiyim sağ ol sen nasılsın?
+++ Ben de iyiyim hocam beni tanıdınız mı?

Hep aynı soruyla karşılaşıyordum. Merak ediyordu öğrencilerim aklımda kalmışlar mıydı acaba diye. İhtimal vermemekle beraber bir umut vardı cümlenin altında yatan anlamda aslında. “ Hatırlamaz mıyım, tabii ki hatırlıyorum “ cevabını alınca mutlulukları bana kadar ulaşıyor, hissediyorum yazılan mesajın her kelimesinden. Hangi meslekte var bu kadar vefa, içtenlik, coşku, sevgi, saygı ?

Her şeye, herkese, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen öğretmenlik en kutsal meslektir. Anne-baba neyse evde, öğretmen odur okulda. Onun için eti anne-babanın, kemiği öğretmenindir çocuğun. Onun için okul ikinci evimizdir. Onun için çocukları gibi sever öğretmenler öğrencilerini.

Unutmayalım ki : “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bur millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.” M. K. ATATÜRK





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder