Ege'in anne Nur |
Kardeşimden 3 ay sonra hamile kaldım. Hamilelik sürecine
sevdiklerinizle girmek daha bir güzel oluyor. Bol bol bebeğiniz hakkında
konuşacağınız, fikir alışverişi yapabileceğiniz, ona neler aldığınızı rahat
rahat, uzun uzun anlatabileceğiniz birilerinin olması çok iyi geliyor. Ben bu anlamda
çok şanslıydım aslında. Başta kız kardeşim olmak üzere benimle aynı dönemde
hamile kalan 3 arkadaşım daha vardı. Bunlardan biri de hayatıma uzaktan da olsa
hep yol arkadaşlığı etmiş, şimdi dünyalar güzeli ikizleri olan Hilal Anne. Bu 3
arkadaşımın ikisiyle aynı hafta doğum yaptık. O yüzden Şubat ayı pek bir
manidar bizim için. Aslında Mart ayı daha anlamlı olacaktı ama benim sabırsız
oğlum 3 hafta erken doğarak Şubat’a kapak attı. Mart ayının önemini 2013’ün
Mart’ı gelince daha iyi anlayacaktım oysaki…
Temmuz 2012’de hamile kaldığımı öğrendim. Mutlulukların en
büyüğü! Üstelik bebeğim kuzeniyle yaşıt olacaktı, kardeş gibi büyüyeceklerdi.
Daha ne isterim! Kan testi yaptırdığım hastanede ilk kontrollerim ve diğer kan
tahlilleri yapıldı. 8. haftada kalp atışını duymak için yine doktorun
odasındaydım. O gümbür gümbür atan kalp, bu hayata gümbür gümbür geliyorum
anneciğim, diyordu. Ancak doktorun aceleci tavrından hoşlanmadım. O her gün
hamile bir hasta görüyor olabilirdi ama ben ilk kez anne oluyordum. Bununla
ilgili kafamdaki binlerce soruyu da sorabilmeliydim. Ama karşımdaki aceleci
tavrı görünce o doktoru listemden otomatik olarak çıkardım. Sonrasında
kardeşimin yaşadığı Kocaeli’ne gittiğimizde onun doktoruna muayene olmaya
başladım. Ankara’da okumuş olmama rağmen Antalya’dan sonra Ankara’da yaşamaya
bir türlü alışamayan ben, doktora da Kocaeli’ye gitmeye başladım. Hem yeğenimi
hem de kendi bebeğimi görebiliyordum! Bu arada ikili tarama testim yapıldı. Down
Sendromu yaşa göre risk: 1/668, Down Sendromu biyokimyasal risk: 1/1016 Ense
kalınlığı: 1,5 mm., Down sendromu kombine risk: 1/5980 Riskli bir durum yok ve
benim bir Oğlum oluyor!
Hamile olan arkadaşlarım, bana ısrarla Ankara’da da bir
doktor bulmam gerektiğini, bunun böyle gitmeyeceğini, acil bir durum olursa
gidebileceğim bir doktor olması gerektiğini söyleyip durdular. Eşim de onlara
katılınca, doktorumun gerek görmemesine rağmen ben kalkıp Ankara’da bir kadın
doğum hastanesine gittim ve üçlü tarama testi yaptırdım. Üçlü tarama bahane
olsun da Ankara’da bir yere gitmiş olayım dedim. Gittim, kan verdim. Sonuçlar
şöyle: Trizomi 21 biyokimyasal risk: 1/2739, Yaş riski:1/1111. Sıkıntı yok! Tam
çıkıyordum ki ultrasonla da bakılacak dediler. Ultrasona girmek kafam da yoktu
hiç, ben kan verip çıkacaktım. Ama bebeğimi bir kez daha görme şansını
kaçıramazdım! Bu arada oğlum 3,5-4 aylıktı. Ultrason odası, bir perdeyle ikiye
bölünmüştü. İçerden radyoloğun sesi geliyordu. Benden önce ultrasondaki kişinin
böbreğine bakıyordu. Kadın doğum uzmanından ziyade bir radyolog bebeğime
bakacaktı. Tuhaflıkların başladığı yer burasıydı. İçeri geçtim, uzandım. Kadın
bakmaya başladı. Bebek kız, dedi. Hah, dedim Nur, tamam, daha cinsiyetini bile
anlamayan bir radyolog buldun! Otomatik olarak benden eksi puanı almıştı.
Birkaç dakika sonra, “Yok, yok erkekmiş.” dedi. Neyse cinsiyetini tutturdu,
dedim kendi kendime. Baktı, baktı, baktı. Ben de kafamı uzatıp görmeye
çalışıyorum oğlumu. Siz uzanın, dedi. Ekranı çevirdi bir de kendinden tarafa.
Eksi puanlarını giderek artırıyordu. Sonra birden “Bu, çocuk hidrosefali.”
dedi. Bugün günlerden Çarşamba der gibi, çok normal bir şeymiş gibi
söyleyiverdi. “Nasıl yani yaaa!!??” tepkisi geldi benden tabiî ki.
Hidrosefalinin ne olduğunu çok iyi bilen biri olarak kalbim duracak gibi
olmuştu. Hidrosefali, beynin içindeki beyin omurilik sıvısının birikmesi,
dolayısıyla kafanın büyümesi ve sıvının beyne baskı yapmasının beraberinde
getirdiği başka sıkıntılarla birlikte görülen bir tablodur. Oğlumun beyin
ventriküllerinden biri 7, diğeri 8 mm olarak ölçüldü. Anne karnında bir bebeğe
hidrosefali diyebilmeniz için bu rakamın en az 10 ve üzeri olması gerektiğini
ben daha sonra öğrenecektim. Hastaneden ağlayarak çıktım. Eşimi aradım,
sesimden bir terslik olduğunu anladı. Durumu ona da anlattım. Akşam birlikte
yemek yedik ve “Şimdi ne yapacağız?”ı düşünmeye başladık. İlk yanıtımız başka
bir doktora gitmekti. Hafta sonu hemen Kocaeli’ye gittik ve oradaki doktorumuza
durumu anlattık. Başka hiçbir yerine bakma, beynine bak ve bize durumu söyle,
dedik. Doktor beynini epey bir inceledi, ölçümlerini yaptı. Bizi dinlemedi
tabii, her şeyine baktı oğlumuzun. Sürekli “Emin misiniz, tekrar bakalım.”
diyerek ölçümleri defalarca yaptırdım. Sonuç: Oğlumuz hidrosefali değil! Ama
bize o yürek çarpıntısını günlerce yaşatan, uyku uyutmayan o radyoloğu hiç
unutmuyoruz!
Bu olaydan sonra artık Ankara’da doktora gitmeye illallah
dedim! Beni her ay kontrole Kocaeli’ye götürüyorsun, dedim eşime. Allah bin kere razı olsun her ay beni
Ankara’dan Kocaeli’ye taşıdı. Hem ailemi hem de oğlumu görüyordum kontrollerde.
Bir taşla iki kuş! Bundan sonra kontrollerimin hepsi Kocaeli’de oldu, doğumu da
annemin yanında yapmaya karar verdim.
24. haftaya gelmiştim. Oğlum 6 aylık olmuştu. Yolun yarısını
geçmiştik artık. Yine bir hafta sonu Kocaeli’de kontroldeyiz. Yine her
seferinde beynine ayrıca baktırıyorum doktora. Her şey yolunda, oğlum gayet
iyi. Kilo almış, boyu da uzamıştı. Oğlumun resmini verdi doktor. Altında da
ölçümler yazılıydı. Ölçümlerden biri, laboratuar tahlillerinde olduğu gibi daha
koyu renkliydi. Hemen dikkatimi çekti. “Bu ne?” diye sordum. O makineyle
alakalı çok önemli bir şey değil, dedi doktor. Dikkatlice baktığımda FL
yazıyordu. En az 0.70 olması gerekmiş. Bizimki 0.69’du. Zaten 0.1 mm, olur o
kadar, dedi. Ama ben tıbba hiçbir zaman tam güveni olmayan biri olarak
durmadım. Eve geldim, internete girdim, FL yazdım. FL (Femur Length), femur
boyu demekmiş, yani uyluk kemiğinin boyu. Femur boyu kısalığı yazınca da Down
sendromu çıktı. Bu da nereden çıkmıştı şimdi? Down sendromunu gittiğim tıp
kongrelerinde duymuştum ama detayını pek bilmiyordum. Bütün sitelerde de femur
boyu kısalığına bakılarak Down sendromu tanısı koyulması mümkün değildir, başka
belirtiler olması gerekir diyordu. Yok canım dedim, 0.1 mm’den böyle bir şey
çıkamaz. Sonraki kontrolde femur boyu yine biraz kısa çıktı. Bu sefer doktora
dedim ki: “Bakın internette Down
sendromu falan yazıyor femur boyu kısalığı olunca bir problem yok, değil mi?”
“Yok dedi, senin içine kurt düşürmüşler, her şeyden işgilleniyorsun.”
Bu faslı da böyle atlattık. Çok rahat geçen hamileliğim; benden
değil, sağlıkçılardan kaynaklanan sıkıntıları saymazsak iyi gidiyordu. 35.
haftanın sonunda eşyalarımızı toparlayıp Ege ve ben Kocaeli’ye transfer olduk.
İsme ne zaman karar verdik tam hatırlamıyorum ama çok uzun sürmemişti. Eşimin
Ege’li olması ve ikimizde de olan delice deniz tutkusu işimizi
kolaylaştırmıştı. Buna bakarak Ankara gibi bir bozkırda yaşamanın bizim için ne
denli zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Artık son dönemeçteydik, Ege’ye
kavuşmaya çok az kalmıştı.
Ege’nin Annesi
Nur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder