Sayfalar

31 Mart 2015 Salı

16 Senedir Ben Bakıyorum

Bazı şeyleri yazarken çok zorlanıyorum. Bu gün yaşadığım olayı nasıl anlatacağımı da bilmiyorum. Neresinden başlasam ne desem nasıl yazsam bilmiyorum. Bu ıslak mendil bana hayatımın derslerinden birini veren baba tarafından verildi.

Ecem'le uzun bir aradan sonra Muzipo'ya gittik bugün. Bırakalım metroya kadar dediler. Arabayı kapatıp açmak o kadar zor geldi ki otobüse binip gitmek bile rahat geldi. Otobüsten indim, metronun asansörüne doğru yürüdüm.


Yanımda bir baba ve oğul duruyordu. Oğlu 19-20 yaşlarında, büyük bir ihtimalle bebekken ateşli bir rahatsızlık geçirmiş. Belediyenin verdiği tekerlekli sandalyede oturuyordu. Nasıl tarih etsem bilemiyorum. Gözümün önünden gitmiyor. Şöyle diyeyim, ellerine hakim olamıyor, sürekli ağzında, ağzının suyu akıyor ve bağırıyor. Böyle anlatınca korkutucu gelmiş olabilir belki. Ama o kadar temiz yüzlü ve güzel bir oğlan ki anlatamam. Dudakları hep gülüyormuş gibi. Üstü başı düzgün. Tertemiz ütülü giyinmiş. Babası çökmüş. Yüzü kırış kırış, yorgun. Üstü temiz başı temiz ama eski.

Asansöre bindik birlikte. Oğlan bağırdı. Ecem'de uykulu olduğundan boş boş bakınıyordu. Baba sordu " Korktu mu?" diye. Bende korkmadığını söyledim. Baba Ecem korkucak diye çok endişelendi. Ecem'de bağırdığı için çoğunlukta korkutmamıştı. Bağıran da bir bebekti sadece kendisinden çok iriydi o kadar.

Baba anlatmaya başladı. "Annesi öldü. 16 yıldır ben bakıyorum. Bugün doktora gittiğimizden ilaçlarını vermedim. Ondan bağırıyor. Korkmayın olur mu?". Oğlunun başına bir öpücük kondurdu. "Tamam. Tamam." dedi. İçim nasıl cız etti anlatamam. Demek ki onlardan korkan insanlar vardı.  Endişesi bunu gösteriyordu.

Bir asansörde inmek ne kadar sürer 3 dakika mı? Bu asansörde bana bir ömür gibi geldi. Gözlerim doldu. Ağlamamak için zor tuttum kendimi.

İndik asansörden diğer asansöre doğru yürümeye başladık. Yanımdan yürümeye başladı adam. "Konak ne tarafta bilmiyorum" dedi. Benimle gelmesini bende o yöne gittiğimi söyledim. Bindik asansöre. Hamile olduğumu farketti. "Oğlumun bir kardeşi olsun çok isterdim. Annesi vefat edince olmadı. Kardeşi abisine bakardı bende çalışıp emekli olurdum" dedi. Yine ne diyeceğimi bilemedim. "Size Allah uzun ömür versin. Oğlunuzu sizsiz bırakmasın" diye geveledim. Bir indik ki metro bozulmuş karşı tarafa geçmemizi istedi güvenlik. Baba ilk önce anlamadı. Babanın sesi yükselince oğlan bağırmaya başladı. Çevremizdeki bazı insanlar uzaklaştı. Yanlarında bir ben kaldım. Sonra asansöre gittik yine. Ben bini verdim asansöre başkaları da vardı. Onlar geride kaldı.

Kendimi kötü hissettim. Onlardan kaçarmış gibi oldum. Diğerleri gibi davranıyormuşum gibi geldi. Bağıran bir çocukla, yorulmuş bir babadan kaçan insanlar gibi. Karşı tarafa geçtim. Baktım hala binmemişler asansöre. Bebek arabalı bir kadınla onlar kalmışlar. Kadın, baba oğulla asansöre binmek istemedi. İkisi tek başına asansöre binip, yukarı çıkmaya başladılar. Kadına öyle kızdım ki, hiç kimseye zararları yok, sadece bağırıyor çocuk. Onun çocuğu da bağırıyordur bebek arabasında. Kimse kaçmıyor ondan böyle yaptığından değil mi? Korkarak kaçması kadının kanıma dokundu. İyice kendimi kötü hissettim. Gözlerim gözyaşından patlayacak gibi oldu.

Yanıma geldiler. Gidişin kapalı olduğunu bilemediğimi, onları yorduğum için özür diledim. "AA kızım önemi yok. Olur öyle şeyler. Senin gibi bir çok insan yanılmış" dedi. Bunları derken oğlunun ağzının suyunu siliyor ve başını güzel güzel öpüyordu. Gösteriş için değil. Sevdiği için mutlu olduğu için. Her öpüşü öyle aşklaydı ki ben benim Ecem'i her öpüşüm öyle olmuyor.

Metro geldi. Herkes doluşmaya başladılar. Ben bindim. Baba geride kaldı. Kapılar kapanacak anonsu yapıldı, kapılar kapandı. Baba "DURR! DUR!!" diye bağırdı. Makinist durdu, kapıları açtı. Biri yer vermek istedi. Babanın yorgun olduğu her halinden belliydi. Tekerlekli sandalye sığmadığı için oturamadı. O sırada karşı koltukta bulunan kadın oğlundan dolayı yer değiştirdi. Başka vagona geçti, yüzünde değişik bir ifadeyle.

Ben mi tuhafım demeden edemedim kendi kendime. Yanıma gelmelerini, burada daha rahat durabileceklerini söyledim. Yanıma geldiler. Babayı incelemeye başladım. Evet yüzü çok kırışıktı ama çok yaşlı değildi. En fazla 45 yaşındaydı. Sanki son 16 yılın her ayı için yüzünde derin bir kırışık oluşmuş. Oğlu bağırmaya başladı tekrar. Sesi bana bir bağırış değilde, fazla gülen bir çocukmuş gibi geldi. Ama baba rahatsız oldu. Ağzını kapatmaya çalıştı. "Lütfen kapatma abi. Kimse rahatsız olmaz onun sesinden merak etme. Hem susar birazdan" dedi. "Tamam kızım da işte..." dedi. Sen olmazsında başkaları korkar der gibiydi.

Oğlunun her başını öpüşü, ağzını silişi gözlerimde yaşları biriktirdi. Zaten inememe iki durak kalmıştı. Ama tutamadım kendimi yaşlar dökülmeye başladı gözlerimden. Başka yerle bakıyorum. Olmuyor. Baba ağladığımı fark edecek diye ödüm kopuyor. Sonra yanımızda duran kadın mendil uzatmaz mı? Onunda gözleri dolu dolu olduğunu görünce. İyice ağlamaya başladım. Baba fark etti ağladığımı. Ne oldu diye sormaya başladı. Hamilelikten, ağlama geliyor içimden falan diyorum ama onlar için ağladığımı anlayacak diye korkuyorum

Ağladığımı görünce üzüldü. Elimi yüzümü silmem için ıslak mendil uzattı. Sonrada "Anneler çok güçlü olmalı. Benim hanım ölürken çocuğumuzu çıkardılar odadan ben girdim yanına "Oğlumu kimselere bırakma. Sen bak" dedi. Ölürken bile oğlunu düşünüyordu. Çok sağlam kadındı. Ona verdiğim sözü tutuyorum 16 yıldır hiç yardım almadan ben bakıyorum ve hiç ağlamadım. Sende sakın ağlama. Senin ağladığını görürse bebeğinde üzülür, ağlama" dedi.

O sırada durağa geldik, indim. Eve geleseye ağladım. Onların haline değil. Kendi şımarıklığıma ağladım. Memnuniyetsizliğime, mutsuzluğum, şikayetçiliğime, elimdekilerin değerini bilmediğime ağladım.

 Şükürler olsun ki sağlıklı kızım, eşim ve inşallahta sağlıklı doğacak bir oğlum olacak. Sağlıklı doğmasıyla bitmiyor hayat. Sağlıklı ömürleri de olsun.

Durup düşünelim ve kendimize bakalım. Şükretmek için çok sebebimiz olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder