Her gün bir eve ateş düşüyor memleketimde. Her gün anneler, feryat
figan memleketimde. Bense iki kelime dilimde, bir kalem elimde, çoğu zaman
gözüm yaşlı, evlatlarımın gözlerinin içine dalarken buluyorum kendimi. Zamanın
bize ne getireceğini bilmediğim; kontrol edemediğim bir geleceğe büyütüyorum
onları. Evet, üşümesinler diye üstlerini örtebilirim, iyi beslensinler diye dikkat
edebilirim ama benden uzakta ya da benim seçmediğim ihtimaller yüzünden
başlarına gelebilecek herhangi bir kötülük için elimden hiçbir şey gelmez... Annesi gözünden akan bir damla yaşa
kıyamazken gözlerini kapamış bir evlat... Ne o anne anlar bu olanların sebebini
bir daha ne de siz o anneyi.
Memleketin siyasi geleceği ve geçmişi üzerinde konuşmalar
yaparken keskin cümleler kurmayı sevmezdim. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz
neticede, seçme ve seçilme hakkı var. Saygı duyarım milletimin iradesine der,
her seçimden sonra acaba ben neyi göremiyorum diye daha dikatli izlemeye
çalışırdım.
Ama artık farkındayım ki biz anneler fazla susmuşuz, fazla dışında tutmuşuz kendimizi bu
meselelerin. 60-70-80 döneminde olanları göz önünde tutunca anneler, korkmuş
çocuklarını bu işlerde fikir sahibi olarak büyütmeye. Memlekete evlat
yetiştiriyoruz. Memleketin geleceğini yetiştiriyoruz. Bizim evde, sizin evde
memleketin geleceği filizleniyor. Olmaz annelerim olmaz... Her çocuk, bilecek
tarihini nereden gelip nereye gittiğini.
Aşırı milliyetçi yanlarım yoktur ama vatanımı ve vatanımda
yaşayan her halkın dilini, dinini, rengini de ayırmadan severim. Dini
tercihleriyle ilgilenmem kimsenin gözüme sokmaya çalışmadığı sürece. Herkesin
gönlündekini bilen varken bana niye-neyle gösteriş yapar ki insanoğlu inandığı
veya inanış şekliyle. Tüm bunları öğretmeye çalışacağım evlatlarıma da nasip
olursa.
Ben Kürt bir üvey babanın yanında büyüdüm. Yıllarca
sofrasında yemek yedim. Gecesini, gündüzünü ailesini, akrabalarını, babasını,
atasını tanıdım. Onca yıl ağızlarından bir kez olsun bu memleketin kötülüğü
için hiçbir şey duymadım. Ya da bu vatan dışında başka bir bayrak için hayaller
kurduklarına tanık olmadım. Sadece kendi sofralarında toplandıklarında kendi
dillerinde konuşurlardı bu da kimseyi rahatsız etmezdi.
Hal böyleyken memleketin acısının provakatörlerin ayakları
altında süründüğü şu günler, herkesin aynı kefeye konmasını kahrolarak
izlediğimiz görüntülere sebep oluyor. Hayatımın her döneminde sağcının da,
solcunun da, muhafazakârın da provokatör olanından korktum, tiksindim.
İktidar sevdalısı olmadım hiçbir zaman -iktidarda olmadı zaten oy verdiğim parti hiç
- iktidar olanların iktidarı sürdürme hırslarını anlasam da tabana hizmet
etmeyen bir iktidarın sürekli olamayacağını bilecek kadar da fikir sahibiyim
iktidar hakkında.
Bütün bunları göz önünde tutunca her yoldan tek bir yere
varıyorum. Kardeşçe, bölünmeden, birilerini ötekileştirmeden, tek bayrak altında
yaşamayı öğrenmeliyiz. Siyasi ya da dinî hiçbir simge, hiçbir mezhep, hiçbir
millet sıfatına takılmadan yaşayabilmeliyiz. İşte bütün bunları becerebilecek,
bütün bunları tercih edecek evlatlar yetiştirmeliyiz. ‘Hem kökünü kazıyalım,
hem savaşalım, hem memleketten kovalım ama benim oğluma bir şey olmasın’, bizi
hiçbir yere vardırmayacak bir söylem.
Bir an önce silahı bırakmalı bütün eller. Benim oğulllarıma
ateş etmemeli kimse, benim oğullarım kimseye ateş etmemeli. Bizim evlatlarımız
birilerinin maşası olmamalı.
Ne kadar çok anne bunları söylerse belki bu yaşadıklarımız
kaderimiz olmaktan çıkar. Ne kadar çok anne barışın elinden tutmayı öğretirse,
ne kadar çok anne Kürt’ün Türk’ten Türk’ün Laz’dan Laz’ın Çerkez’den Çerkez’in Boşnak’tan
farkı olmaksızın bu memlekette kardeş olduğunu öğütlerse çocuğuna belki bu
yaşadıklarımız kaderimiz olmaktan çıkar.
Kimsenin bizim adımıza bir şeyleri çözüm süreçlerinde
çözmesine ihtiyacımız yok oysa. Oysa biz yıllarca bu memlekette birbirimize
sahip çıkarak yaşadık. Yine yaşayabiliriz.
"Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz
Güzel günler göreceğiz güneşli günler"
Hilal Anne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder