Sayfalar

20 Ocak 2016 Çarşamba

Anne Kız Fransız

Bugün Blogcu Anne'nin Fransız Ebeveynlerle ilgili yazdığı yazıyı okudum. Bir baktım ki ben aşağı yukarı Fransızmışım ya annelik konusunda. Evet bir kaç eksiğim var. Onları da okuduğum bir çok kitabın etkisinden dolayı yapıyordum.



Bir süredir çocuk gelişimi ve annelik üzerine kitap okumaktan vazgeçtim. Çünkü olmuyor. Öyle ki bazı bölümlerin de kitap kendiyle bile çelişiyor. Şuna inanıyorum ki o kitaplar her çocuk ve anne için geçerli değil. Orada olanları kendimde uygulayamadım. Başta çok güzel uyguluyordum. Ama bahsedilen o "SABIR" kalmayınca olmadı.

"Çocuğum bütün marketteki rafları indirdi." Kitap "Sakin olun, ona gülümseyin ve oradan uzaklaşın." diyor. Evet aynısını yaptım. Hemde kaç kere. Farkettim ki bir süre sonra dolmaya başladım. Bu yaptığım davranış Ecem'i yaptıklarından vazgeçirmedi ve benim sabrımı çatlattı. Kendimi Hulk gibi hissediyorum. Normal hayatında çok sakin ama bir anda yeşil kocaman bir canavar oluyorum.

Kitaplar iyi, hoşta her bölümde geçen ve sonu ona bağlanan sabra nasıl sahip olmanız gerektiğini anlatmıyor. "Odadan çıkın ve içinizden sayın." Odadan çıkıyorum sayıyorum. On oluyor onbeş, onbeş oluyor 100. Bitmiyor içimde patlayan volkan sönmüyor.

Bir kaç ay önce Ecem'e kızdım. Bağırıyorum. Gözlerimde şimşekler çakıyor ve kendimi sakinleştiremiyorum. İçimdeki yeşil kadın büyüyor büyüyor. Ecem'e kızamadığım, tepki gösteremediğim davranışlarından, eski defterleri de açıp açıp sarıyorum kendime. Eşim müdahale etti. Öyle bir laf savurdu ki suratıma dona kaldım "Ne oldu okuduğum tüm kitaplar? Zaman israfı oldu."

Böyle anlattığıma bakmayın. Burası dolup dolup anlattığım yer olduğundan sık bahsediyorum. Ben normalde (beni tanıyanlar bilir) oldukça sakin biriyimdir. Yani öyle kolay kolay sinirlenmem, hele ki hiç öfkelenmem. Yani öyle şeylere sabır ve sebat gösterdim ki şaşarsınız. İş hayatımda, ikili ilişkilerimde sabırlı olan genelde hep benimdir. Sabırsız insanlar beni salak gibi gördüklerini bile bilirim. Ama sonunda sabrımla kazanan ve saygı gören ben olurum.

İşte bu insan şimdi kendimden Dişi Hulk'muş gibi bahseder oldu. Bazen dişlerimi sıkarken buluyorum kendimi. Kendi kendime sinirlenmişim. Ne oluyor bana böyle deme kalmadı uyandım. Ben kitaplardaki anne olmaya çalıştığımdan böyle olmuşum. Kızdığı şeye anında tepki göstermeyen, kendi isteklerinden çok çocuğunkine cevap vermeye çalışan anne olunca üstüme bu kıyafet oturmadı. Biraz hormonal değişiklik, ikinci çocuğun hayatımıza girmesi beni panik yapıp sakinliğimi aldı.

Evet, bazı kitaplar bana çok iyi geldi. Harvey Kramp'ın "Mahallenin En Mutlu Bebeği" özellikle. Anneliğimin ilk başlarında çok gözümü açtı. Uyumayı sevmeyen Ecem'le beni eğitti. Sonra "Yavaş Ebeveynlik".  Yetişemememin normal olduğunu söyledi. Ve son okuduğum "Kardeş Rekabeti". Baş ucu kitabım oldu Ecem ve Burak arasındaki ilişkiyi yönetmem de.

Ben kitaplardan uzaklaşıp kendimle kaldığımda Ecem'e kızdığımı hemen söylemeye başladım. İçimde tutmamaya. Bazı şeylerin onun karaketeri olduğunu kabullenmem gerektiğini anladım. O kitaplarda ki çocuk değildi. Ona öyle davranmam yersiz ve anlamsızdı.


Mesela bizim en büyük sorunumuz Ecem'in uykuyla arasının olmaması. 3 seneye yakındır gece uykum bölük pörçük. Emmeyi erken kesen bir çocuk olmasına rağmen emen çocuklar gibi her saat başı ağlar, mızıklanır. Sakinleştiririm, gecenin o saatinde kitap okuyup uykuya dalmasına sağlarım. Bu kadar sık uyanırken bile en geç 7'de kalkar. Uzun zamandır öğle uykusunu da bıraktığından kendime zaman kalmadığı ve yorulduğum için sinirlerim daha da bozuluyor. Yoruluyorum. Bir aydır uyumamasını takmıyorum. Öğlen uyumadı mı? Akşam 8 de pestili çıkıyor ve uyuyor. Biliyorum en geç 7 de kalkacak. Ama bu 4'te olabilir. Hazırlıyorum psikolojimi. Ama içime öyle işlemiş "Şu ayda olan bebekler şu kadar süre uyumalı" lafı. Yine az uyuyacak diye kendimi strese sokmadan edemiyorum. Diyelim ki 5'te kalktı. Hemen kendimi uyandırmaya çalışıyorum. Yani 8 gibiymiş gibi davranıyorum. Kahvaltı hazırlıyoruz. Çünkü erken uyandı diye ona kızmamın bir faydası yok. Çünkü birbirimizi yıpratmaktan başka işe yaramıyor. Eğer gece Burak çok uyanıp beni sersem ettiyse eşim kalkıyor. Onunla oynuyor.

Kabulleniyorum bir birey olduğunu. Evet bu kitaplarda yazıyor. Çocuğunuzu kabullenin diye ama ay ay kaç saat uyumaları gerektiği de yazıyor.

Diyelim ki uyandım ve sakin olamıyorum. Açıyorum televizyonu. Yapacak birşey yok. Ona kızıp kendimi çıkılmaza sürükleyeceğime benden uzaklaştırıyorum.

Son bir aydır daha dingin bir ilişkimiz var. Ara ara böyle dönemler yaşadığımız oldu Ecem'le. Ama o zamanlar boşvermiştim. Olmuyor, yapamıyorum diye kendimi yadırgıyordum. Yani yine hatalı bendim. Şimdi sorunu ikimizde de arıyorum. Artık Ecem konuşuyor ve daha iyi anlıyor. Kitaplardan öğrendiğimi uyguluyorum ama kendi duygularımı açık ve kısa cümlelerle ifade ediyorum.

Neyle başladım yazıya nereye geldi. Kendi terapime döndü. Bu satırları yazarken farkettim ki, niye bir kalıba sokayım kendimi? İlla bir ülkenin annesine benzemek zorundamıyım? Ama kitabı merak içindeyim. Çevrilsin muhakkak okuyacağım. Fransız anneler gibi olaylara Fransız kalsam iyi olmaz mı? Kendimi yakın buldum onlara karşı. Şu kendi kendine oyun oynama olayını çözdüm mü sorun kalmaz.

Fransız annelerin yaptıkları kısaca şunlarmış, bunları internet okuyup anladıklarıma göre yazıyorum.

1- Hayır'ı hayır gibi söylüyorlarmış. Ucu açık olmuyormuş. Öyle bir hayır ki çocuk donup kalıyor yani. Eh bunu yapıyorum ya. Kızdığımı anlıyor. Tabi nasıl tıslayarak hayır diyorsam çocuk vazgeçiyor yapacağından.

2- Çocuk kendi kendini oyalayabilmesi. İşte bu bizde yok. Sürekli bizimle oynamak istiyor. Bu da bizim nefes almamızı bir çift laf etmemizi engelliyor.

3- Anne ve babanın kendine zaman ayırması ve çocuğun buna saygı duyması. Evet biz bunu yapıyoruz. Hatta adına "Özgür Gün" diyoruz. Kendimize geldiğimiz ve biz olduğumuz zamanlara dönüyoruz.

4- Sabırlı olmak. Ama bu sabır anneye ve babaya değil çocuğun sabırlı olması. İstediği şeylere sabırlı olması karşılığında ulaşmasını sağlamak. Bunu yapmaya çalışyorum. Özellikle Burak doğduğundan beri. Çünkü sırasını beklemek zorunda artık. Ben Burak'ı emzirirken yanımda sessizce oturup bekliyor. Önceliği anlattım ve anladı. Vay yapıyorum yinede birşeyler.

5- Bağımsız çocuk yetiştirme. Çocuklara koydukları belirli kurallarla serbest bırakma. Bu da tamam. Zaten pervane anne hiç olmadım. İstediği gibi oynayabilir, kavga edebilir. Her işini kendisi görmesi için fırsat yaratıyorum. ayakkabısını giyerken usanmadan bekliyoruz.

6- Çocuğa özel yemek. Eh burada eksiğim. Bir makarnalı çorba ( şehriye çorbası) tutturdu o gidiyor. Bunu da çözmem gerektiğimin farkındayım ve bu haftadan itibaren çözeceğim.

7- Çocuklara çok yüklenmek. İşte bu! Ben buna öyle karşıyım ki öyle anne babalara tav alıyorum. Sınavlar, kurslar, öğretmenler, bale, resim kursu, piyano dersi. Acayip gıcığım. Çocuklara zevk aldıracağı sporları görevmiş gibi üstlerine bindiriyoruz. Ya yeteneği yok işte çocuğun ne bu takıntı anlamadım gitti. İlla spor mu yapması lazım o çocuğun. Evet bende istiyorum bale yapsın aynı zamanda obua çalsın. Ama olmaz. Ben yaptım mı yapamadım. Niye benim yapabildiğimden fazlasını ondan bekleyeyim. İsterse yapar istemezse yapmaz. Banane!

Bu Fransız annelik beni rahatlattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder