Mucizenin Günlüğünü heyecanla takip ettiğimiz bu günlerde benim de artık hamilelik günlerimi anlatmam, hem bana iyi gelecek hem de süt annemiz gibi yeni ve yine hamilelere moral olacak diye düşünüyorum..
Hamileliğin mucizevi huzuru içinizi kapladığında heyecanla bedeninizi izlemeye başlıyorsunuz. Acaba neler olacak? İlk günler kendimi hamile olduğuma ikna etmekle geçti. Mutluluğun verdiği sarhoş halim geçmeye başladığında sağlıklı bebekler dünyaya getirmenin ilk koşulunun sağlıklı bir anne olmak ve sağlıklı beslenme olduğunu anlamıştım. Özellikle benim gibi çok düşük kiloda hamile kalan kadınların bebeklerini yeterli derecede besleyebilmesi için daha düzenli yaşamaları gerekiyordu. Hele ki iki bebek beslemek ve benim gibi karnı hiç acıkmayan (neredeyse hiç) biri için bu yeni hayat gerçekten bambaşkaydı.
Öncelikle ilk haftaların yoğun bulantı nöbetleri ile geçmesini bekliyordum. Beklediğim gibi olmadı ama. Kızacaksınız belki ama mide bulantısını hamile kalmakla eş tutan bir önyargı içindeydim ya da ayy balık koktu, ayy et elliyemem, çok midem bulandı, süt mü o neeee ,hele ki yumurta mümkün değil. Bekliyordum günler geçiyordu bunların hiç biri olmuyordu. Sık sık doktora gitmeye başladım ben nasıl hamileyim hiç bir şeyden tiksinmiyorum diye. Doktorum psikolojik olarak anne olmaya gerçekten hazır kadınlarda bulantıların olmayabileceğini söylediğinde çok sevinmiştim. Demek ki bedenimde ruhumda yavrularımı sarıp sarmalamaya hazırdı. Belki bilimsel hiç bir dayanağı olmayan açıklamayı öylesine sevdim ki gördüğüm bütün hamilelere anlattım sanki hepsinde işe yaradı. Bulantılar azaldı ben hazırım dedi tanıdığım tüm hamileler. Denemeye değer ..
Doktorumun beklentisi çok zayıf olduğum ve bulantımda olmadığı için ilk haftalarda çok kilo almamdı bu yüzden ilk günlerden itibaren işi sıkı tutmam gerekiyordu. Tedaviye başladığım ilk günden beri zaten tuzu hayatımdan çıkarmıştım, hayatımdan çıkarmam gereken diğer şeyler makarna, pilav, ekmek ve tatlıydı. Evet zor bir listeydi ama yemek yemeye çok düşkün olmadığım için zorlanmayacağımı düşünüyordum. Ne kadar yanıldığımı günler geçtikçe doymayan bir Hilal olmaya başladıkça anlayacaktım. İkiz gebelik zor bir hayatı getiriyor beraberinde. Yükünüz ağır, her ultrason muayenesinde bir heyecan içindesiniz acaba ikiside eşit beslenebiliyor mu, aralarında fark var mı? O günlerde bütün ömrünüzün bu eşitliği korumak adına dikkatle geçeceğini bilmiyorsunuz tabi. İnanır mısınız anne sütünde yaşadığım ikilemi hiç unutmam. Biri iştahlı içer anne sütünü diğeri yudum yudum. Üzülürüm bir diğerinden çok içince onun hakkını da içti diye.. Tam bir paranoya halidir ikiz anneliği....
Aşerme hamileliğin olmazsa olmazı, hamileliğin bilinen en keyifli yanı. Hayatın prenses modunda denebilir hamileliğe. İşte bu moddayken çevrenizdekiler makul taleplerinizin tamamını karşılamaya çalışıyor. Ben kendimi çok zorlasam da canım hiç çilek, şeftali,kestane, dondurma, karpuz, yeşil erik gibi şeyler çekmedi. Bir gece rüyamda büyük bir sofra gördüm. Ortada bir koca kazan ve arka tarafta okunan bir mevlüt. Evet mevlüt pilavı istiyordu canım. Öyle sıradan bir pilav değil yanlış anlaşılmasın bildiğiniz okunmuş pilav. Şöyle tavuklu nohutlu olanından. İşte o an çevremde bir koşuşturma başladı ne lokantalardan ne pilavlar geldi, ne anneler ne pilavlar demlendirdi Derin, Deniz ve benim için nafile. İllada dualı pilav isteriz dedim durdum. Onun tadı başka. Sonunda bir tabak mevlüt pilavı bulundu ve huzura erdik. Bu yüzden bebek mevlüdümüzde aşermeme yakışanı yaptım ve mevlüdümüzde misafirlerimize pilav ikram ettik. Hala herkes aşericek başka birşey mi kalmamıştı desede benim için kıymeti tartışılmaz o bir tabak pilavın...
Ceviz hayatımın en önemli besin kaynaklarından biriydi. Hergün yarım kilo süt içiyordum. Süt benim için zor bir besin, bir çok kadın içinde öyle. Hazmı zor bu yüzden yatmadan önce hiç süt tüketmedim. Sabahları ve öğlenleri süt içtim. İş yerinde herkese çay servisi yapılan saatlerde çaycı teyzemiz bana büyük bardaklarla süt verdi. Bir taraftan çalışırken bir taraftan sütünü içen mutlu bir hamiştim.
Sabah kahvaltılarım da mutlaka yumurtamı yedim, özellikle erken doğum riskimin başladığı son haftalarda yumurtayı 2 ye çıkarmıştım. Bol protein bol kilo demekti bebeklerim için. Öğlen yemeklerini hep lokantalarda yedim maalesef. Ev yemeği yeme şansı olanlara hep özensem de lokantada kendimi müthiş şımartabiliyordum. Ekmeksiz bir tabak sebze ya da tahıl yemeği yanında da mutlaka bir tabak et yemeği tükettim. Akşam yemeklerinde işten çıkan yorgun ve yükü ağır bankacı olarak pek yemek pişiremiyordum. Eşimin hakkını ödeyemiyeceğim konulardan biride budur. Her akşam bebeklerimiz ve benim için balıktan tutunda, şefin speciali et menülerine kadar herşeyi hazırladı. Meyve vazgeçilmezimdi. Pek doymadığım için. Öğleden sonra ve akşamları bolca meyve tükettim. Ben bu kadar yesem yarım dünya olurum diyen hamileleri duyar gibiyim. Evet hiç ekmek, hiç makarna, hiç pilav az tatlı yiyince insan çok kilo almıyormuş. Burada ki az tatlı kısmına dikkat çekmek isterim ki bu kısmı gerçekten zordu.. (Açelya bundan sonra ki cümleyi sen okuma emi, canın falan çeker aman diyim) tam bir künefe canavarına dönüşmüştüm. Her öğlen 2 porsiyon yesem doymam o denli, en yakın arkadaşlarımla kavgalar ettim. Onlar sağlığım için yememi istemese de ben sağlıklı anne bilincim ve nefsim arasında söz konusu yiyecek künefe olunca çok arada kalıyordum. Bu kadar yedin kaç kilo aldın diye soracak olursanız 22 kilo ile bu yolculuğu tamamladım. Doğumdan sonraki 3 ay içinde 26 kilo verdim. Bu nasıl oldu diyenler için yine aynı yeri adres göstereceğim. Anne sütü bir mucizedir..
Bunların dışında benim hamileliğim pek istemesem de avuç dolusu vitamin destekleri ve ilaçlara mahkum geçti hep. Kan ilaçları, magnezyumlar, C vitamini destekleri, folik asit, omega3 . Bütün bunları doğal besinlerden alabilirsiniz ama ikiz hamilelikte beslenme ile bebeklerin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalabilirsiniz. Tüm bu vitaminler iştahınızı daha da açar. Yemekle yememek arasında savaş vererek geçirisiniz günlerinizi. Hamileliğim son haftalarında annem hep yanımdaydı. Acıktığımı söylediğimde bana birşeyler hazırlardı. Verdiklerinin beni doyurmayacağını ve yine isteyeceğimi bildiğinden hep az az verirdi. O kadar kızardım ki anneme bizi aç bırakıyor diye. Halbuki kadıncağız biliyor vaziyeti ne verse yemek arzusunda bir canavar var karşısında. Üç başlı canavar
Normal hamilelerde tavsiye edilen yürüyüş, hareket bana önerilmiyordu. Aslında hayallerimde hep hop hop hoplayan bir hamile olmak vardı, hamile platesi yapan, hamileyken denize giren kadınlara hep imrenerek bakıyordum. Ama ikiz hamile bir kadın için spor yapmak bir yana çok ayakta kalmak, stresli ortamlarda bulunmak hep riskdir. Zaten genel anlamda ne kadar huzurlu bir hamilelik geçiriseniz bebeklerinizi de o kadar uslu olacağını söyler uzmanlar. Belki bu yüzden derin ve deniz çok uslu bebekler oldular hep. O yüzden yiyen ve yatan bir hamileydim genelde.
Ve tabi ki hamileliğin bir numarası su. Çok su içtim. Hayatımın her döneminde çok su içmek istedim ama hamileyken buna olan özenimi arttırdım.
Ve tabi kiii hamileliğim boyunca dışarıdan nasıl yıkandığını bilmediğim hiç bir yerden yeşillik yememe takıntım ve hamilelere tavsiye edilmediği için uzak durduğum, karşıdan baktığım, normalde hiç sevmediğim ama yasak olunca hayatımın anlamı haline gelen çiğ köfte. Karşımda çiğ köfte partileri veren annem ve kuzenim sayesinde aylarca ağzımın suları akarak izlediğim o anlar yüzünden doğumdan sonra tam bir çiğköfte canavarı oldum çıktım. Bu da bana hamilelikten kalan bir hediye oldu.
İkiz hamileliği sadece yemek yemekten ibaret değil elbette devamı haftaya, bu arada bende gidip bir çiğ köfte yesem iyi olacak.
Hilal Anne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder