28 Şubat 2014 Cuma

Kardeşim Candır Can

Aramızda 5,5 yaş var. Abla olmak zor zanaat. Sabırlı olmak, sakin, kendi canının yandığından çok onun canının yandığını düşünmek gerektiriyor.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Vakıf Taşdelen 15 Litre Cam Damacana Artık Mutfaklarda

Hayatımızdaki önemi nedeniyle içeceğimiz suyu seçerken çok titiz davranıyoruz.

Siyasetin İçinde Olmak Ya Da Olmamak. İşte Bütün Mesele Bu!

Ben anneyim sonrasında süt anne oldum. Gündemden öylesine uzak durdum ki bazı olayları anında takip etmediğimden nasıl olduklarını bilmiyorum.

Hamileyken öyle sinirleniyordum ki karnımda damarlar atıyordu. Siyaseti tartışırken sinirden ağlamaya başlıyordum. Gazeteleri okurken bilgisayara küfürler ediyordum. Her Atatürk'ü ağzına aldığında gözlerimden ateşler çıkıyordu.

 Bir gün birileriyle tartışırken öyle sinirlenmişim ki Ecem içimden tekmelemeye başladı. Deli gibi tekmeliyordu çocuk. Karnımdaki, başımdaki damarlar patlayacak gibi atıyordu. Kendimi lavaboya attım. Zor nefes alıp veriyorum. Aynadaki halime baktım kıpkırmızıydı. Değer mi diye düşünmeye başladım. Eşim beni tüm olumsuz şeylerden korurken benim insanlara sinirlenip bu hale düşmem iyi mi?

Uzaklaşmaya başladım. Televizyon izlememeye karar verdim. Haber saati mümkün olduğunca televizyondan uzak durdum. Onun adını söyleyen, savunan herkesi hayatımdan uzaklaştırdım. Onun gibi düşünen insanları facebooktan sildim. Adamı hayatımdan çıkardım resmen.

Mutlu mesut Ecem'i doğurdum. Sütüm geliyor herşey yolunda. 1 haziran sabahı Akçay'a gittik. Olanları izlememek imkansızdı. Bir ağaç meselesi, memleket meselesine dönmüştü. Artık kimse evde televizyonla kavga etmiyordu. Tencere tava çalıp öfkesini kusuyordu. Herkes çocuk çoluk meydanlardaydı. Ben Akçaydaydım. Emziriyordum. Yani üzülürsem ve sinirlenirsem sütüm kesilir diye korkmaya başladı çevremdekiler. Düşünün nasıl sinirlendiğimi. Akçay'daki küçük grupların yaptığı Gezi eylemlerine katıldım. Yaralanan herkese dualar ettim, iyileşsinler diye. Meydanlara çıkamadım ama meydandakileri dualarımla korumaya çalıştım.

Küçücük memleketimde bile bu kadar coşkulu eylemler yapılıyorsa Taksim'i , Gündoğduyu düşünemiyordum bile.  Sabah yüzümüzü bile yıkamadan Halk Tv'yi açıyorduk. Ecem bile oturup izliyordu olanları.

Eşimin uyarısıyla uzaklaşmaya başladım. Eşim sütüm kesilecek korkusu o kadar çok yaşıyordu ki şirketimiz batsa bana söylemeyecekti.  Bir badem bıyıklı için kızımı anne sütünden mahrum bırakamazdım ya. Daha sakin izlemeye başladım. Kaptırmamaya çalıştım kendimi.

Şimdi ise artık bir şey kalmadı. Ecem 10 aylık oldu. Birlikte sinirleniyoruz televizyon karşısında. Ben sövdükçe ona O da bana eşlik ediyor. Bayrağımızı alıp meydanlara gidip andımızı söylüyoruz.

Bu günlerde korkularımla yüzleşiyorum. Arsız insanların yönetiği ülkemde olacaklar, ona bırakacağım gelecek beni korkutuyor. Atatürk'ün ışığıyla yürüsün istiyorum geleceğe. Ama bir gün okumazlarsa okullarda diye korkmadan edemiyorum. Din, ırk, mezhep, kadın, erkek ayırımını bilmeden büyüsün istiyorum. Ama sürekli gözüne sokula sokula bu ayrım yapılırsa soracağı sorulardan çekiniyorum.

Diyeceksiniz "Okulların öğretmesine gerek yok. Sen öğret." Şöyle bir durum var evden çok okulda vakit geçirecek. Orada öğrenecek, büyüyecek, arkadaş edinecek, hayata hazırlanacak. Belki beni yargılamasına sebep olacaklar.

Seçim yaklaşıyor. İlk defa heyecan vermiyor o sandık bana. Çoğunluktan yana mı olmalıyım yoksa inandığım insana mı vermeliyim oyumu. Kendi fikrimden olan partinin koyun sürüsüne dahil olmak istemiyorum. Yeni, dinamik ve genç birini istiyorum. Hem İzmir için hemde güzel ülkem Türkiye için.

"Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ( Türkiye Cumhuriyeti Devleti ) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak."
                                                                        MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


17 Şubat 2014 Pazartesi

İlk Adım Ayakkabısı Denemeleri

Ecem ilk defa tek başına ilk adımlarını attı. Çok heyecanlıydı. Çığlıklar atıp, tezahürat yaptık. Adımlarını atıp kucağıma geldiğinde onun kalbinin çarpmasını, heyecanını hissetmek ağlamama sebep oldu. ( İlk Adımların videosu)  İlk adımları gören anne hemen videosunu çekmek istiyor. Yamuk yılıkta olsa, ilk adımları çekemesem de ikinci adımları yakaladım.
İlk arabama ulaşmadan önce bir kaç
tane adımı kendi attı mutluluğuna
bakın.İlk adımların heyecanı bitti aklıma ilk gelen şey şimdi ayağına ne giyecek? Nasıl bir ayakkabı olmalı? Evde sorun değil. Dışarıda nasıl olacak? Doktorumuza güvendiğim için internetten araştırıp kafamı karıştırmayayım dedim. Çünkü hemen etkileniyorum. Bütün gece rüyamda Ecem koşup duruyordu.

Doktorumuzu arayıp nasıl ayakkabı almamız gerektiği konusunda bilgi aldık.

  1. İlk öncelikle ayakkabı tabanının destekli olması gerekiyor. Ayak altında bulunan çukura uygun olmalı. 
  2. İkinci olarak bileklerden desteklemeli. Bu ayak bileklerinin dönmesini önlüyor ve sağlıklı adım atmasını sağlıyor.
  3. Üçüncü olarak da ayakkabının hafif olması gerekiyor.Böylelikle çocuk yürümeye daha kolay başlıyor.


Doktorumuzdan bilgileri aldıktan sonra biz hevesli ana baba olduğumuzdan aldık soluğu alışveriş merkezinde. Tabi ilk aklımıza gelen pahalı spor ayakkabılarıydı. Hiç birinin yapısı doktorumuzun söylediği hiç bir şeye uymuyordu. Reebok'un uygun ilk adım ayakkabısı var ama numara olarak 20den başlıyor. Bizim kız biraz tez canlı olduğundan uymuyor.

Birde fark ettiğim şu ki çocuk ayakkabıları çok pahalı. Avucumdan küçük ayakkabıya dünya para. Tamam analar babalar ilk adımların verdiği sarhoşlukla bu ayakkabıları alıyor olabilirler de, biraz insaflı olun canım. Bulduk kafası güzel anneyi babayı kazıklayalım demişler resmen.

Eğer çocuğunuz erken yürüdüyse ayağı mutlaka 19 numara olmalı. Değilse yürümemeli. Küçük numaralar patik gibi ayakkabılar var başka yok. Hiç biri doktorun dediği 3 şartta uymuyor. Uysa da ben giydirmem. Altı bezden parka gidiyoruz cam falan batar, çivi dolu her yer. Parkların sokakların durumu malum çok tehlikeli.

Bizim ilk adım ayakkabımız.Özelliklerini
ayrıntılı çekmeye çalıştım.
Neyse döndük dolaştık sonunda kesemize, numarası 1 numarada büyük olsa da ayakkabı aldık. Ecem'e yanımızda olmadığından olup olmayacağını da bilmiyoruz. Eve gider gitmez hemen denedik. İlk başta Ecem'e tuhaf geldi. Basamadı yere bir süre. Ama şimdi baya alıştı.

Hala Ecem elimizi bırakmaktan korksa da ayakkabısına güveniyor. Ayakkabıyı giydiğinde daha rahat ayakta durabiliyor.

Kabul etmeliyim ki ayakkabı bana eziyet oldu. Her yerim toz, çamur oluyor. Onuda geçtim canımı yakıyor. Kucağıma aldığımda bacaklarını sallamadan durmuyor. O küçük ayakkabılar koca postallar gibi can yakıyor.
Bir kaç kez elimi ezdi. İlk doğduğu günden beri benim için "Annelik = Acı = Acıdan Tuhaf Şekilde Zevk Alma" olduğundan hoşuma gidiyor.

Benim cadım koşsun hiç düşmesin. Tek istediğim bu. Bütün annelerin herhalde en önemli anıdır bebeklerinin yürümesi. Her konuda size bağlı olan bebeğinizin kendi başına bir şeyler başardığını görmek müthiş bir duygu. Bebeğimin yürümesi çocukluğa geçişini sağladı. Artık korktuğunda benim bacaklarıma ihtiyaç duymadan kaçabilir.

Tüm annelerin bu anı kaçırmamaları dileğiyle :)

14 Şubat 2014 Cuma

İlk Sevgililer Günü


Biz değiştik artık. Ev arkadaşı değiliz. Sevgili değiliz. Biz 18 Nisan 2013'ten beri tam bir bütünüz. Bir parçamız eksikti. O gün tamamlandı. Bugün bizim 3 kişilik ilk sevgililer günümüz.




Heyecanımız gözlerimizden okunuyordur. Elele tutuşup çıktığımız bu yolda canımız pahasına koruyacağımız bir aşkımız var.

Çoğu zaman onun için çalışıp, onun için hayatımızı kenara bırakıyoruz. Daha mutlu, huzurlu, sağlıklı olsun diye kendimizden feragat ediyoruz.

Ne kadar gider bu şekilde diye düşünmeden edemiyorum. Farkındayım, annemle babamdan görüyorum ki yaşadığım müddetçe devam edecek. Hatta ben göçüp gittiğimde dahi devam etmeli ki hiç bir eksiklik hissetmemeli. Ona iyi bir soyad ve miras bırakmalıyız.

Yorulmuyoruz, sıkılmıyoruz. Bazen birbirimize bile bakamıyoruz. O uyuduğunda ikimizde de konuşacak hal kalmıyor. Bir yere kıvrılıp uyuya kalıyoruz. Ama çok mutluyuz. Artık hayat daha güçlü bir bağımız var.

İlk tanıştığımızda güneş sanki daha güzel doğuyor gibi geliyordu. Şimdi ise güneş doğasaya kadar özlediğimiz biri var. Seni birbirimizi sevdiğimizden daha çok seviyoruz Ecem. İlk sevgililer günün kutlu olsun.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Faber-Castell ‘Renkli Yönetmenler’ Facebook Uygulaması ile her hafta 10 aktivite bileti kazanma fırsatı!



Çocukların eğlenirken yaratıcılıklarını geliştirmesine yardımcı olan Faber-Castell yeni Facebook uygulaması ile çocukların sömestr tatillerine renk katıyor!

25 Ocak Cumartesi günü çocuklar Tepe Nautilus CineMaximum fuaye alanında seans öncesi Faber-Castell'in onlar için hazırladığı süpriz ile karşılaştılar. Faber-Castell "Hayal Gücünün Ürünleri" ile yaratıcılıklarını konuşturdular, birbirinden güzel objeler yaptılar.


Çocuklar filmlerini izlemeye salona girdiklerinde, Faber-Castell ekibi çocukların eğlenceli keçeli kalemler ve değiştirilebilir tablet suluboya ile tasarladıkları nesneleri renkli film afişlerine dönüştürdü. Seans çıkışı kendi tasarımlarını film afişlerinde gören çocukların şaşkınlıkları ve sevinçleri görülmeye değer!

Şimdi bu sürprizi Faber-Castell yeni Facebook uygulamasına taşıdı. Çocuklar Faber-Castell eğlenceli keçeli kalemler ve değiştirilebilir tablet suluboya ile tasarladıkları nesneleri uygulamada yer alan film afişi şablonlarına yerleştirerek kendi filmlerinin yönetmeni ve afiş tasarımcısı oluyorlar.



Hazırlanan film afişleri içerisinden en çok beğenilen, oy alan tasarımların sahibi olan küçük yönetmenler müze veya sinema bileti kazanma fırsatı yakalıyorlar.

Eğlenceyi yakalamak isteyen çocuklar  https://www.facebook.com/FaberCastellTurkiye/app_291525467663299 sayfasından uygulamaya ulaşabiliyor.

Faber-Castell sosyal hesaplardan takip edebilirsiniz:

www.facebook.com/FaberCastellTurkiye

@Faber_CastellTR


Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->

Anne Şenlikleri

Okulların açılması anneler arasında şenliklerle kutlanmaya başlandı.





Alınan son haberlere göre çocuğunu okul servisine bindiren ya da okula kendi bırakan annelerin bir kısmı dedikodu komasına girdi.








 15 gündür aç, susuz düşen anneler, simit, poğaça, boyoz almak için bütün fırınları istila ettiler. Fırınlar istenileni karşılamak için sabah erken saatlerden beri çalıştıklarını fakat arzın çok olması nedeniyle sıkıntı yaşadıkları belirtildi. Bir çok anne simitçilerle kavga ederek "Ben kaç gündür neler yaşadım biliyor musun?" diye çıkışarak sinirlerini simitçilerden çıkarttılar.



Okulların önündeki kafeler de yer kalmadı. Kahve ve çay satışlarının arttığına sevinen kafe sahipleri "15 gündür çok büyük sıkıntılar çektik. İyi ki bu tatil 1 ay değil. Yoksa ailecek aç kalırız" dediler. Kafeler odası başkanın yaptığı açıklama doğrultusunda ikinci çaylar bedava dağıtıldı. Konuşulan konuların arasında, çocuklarla gidilen filmlerin konuları birinci sırayı alırken sırasıyla başlıca konular şöyleydi;

-Alışveriş merkezinde yapılan kavgalar,

-Oyuncakçı önünde yapılan kavga,

-Ara tatilde kitap okumamak,

-Çocuk yüzünden koca ile yapılan kavgalar,

-Anneanne ve babaanne çetesiyle yapılan mücadele


Kantinciler tostun üzerine sürülen ağır yağ kokusunu özlediklerini belirterek, sağlıklı yemek fanatikleri annelerinden yaka silktiklerini söylediler. Kantin sahibi, can güvenliği olmadığından kendine koruması için özel güvenlik tutuğunu, devletten yardım istediğini anlattı.

Alışveriş merkezleri yoğunluklarını korudu Oyun parkları için giden anneler şimdi alışveriş yapmak için alışveriş merkezlerini doldurdu. Elleri kolları poşetlerle dolan annelerin, kollarında plastik poşet yanıkları oluştu. Hallerinden memnun anneler günün sonunu bir pastanede pasta yiyerek tamamladılar.




Bazı anneler evlerinden çıkmayarak uyumayı tercih ettiler. İnternet başında uzun vakitler geçirerek kahveleri yudumladılar. Tercih hakkını ev olarak seçen annelerin bazılarının bacaklarında diz üstü bilgisayar yanığı oluştuğundan hastanelik oldular. Yinede hallerinden memnun olan anneler, ertesi günüde böyle geçireceklerini belirterek, yanıklara alıştıklarını söylediler.







15 günde saçı, başı, kaşı dağılan anneler güzellik merkezlerinde soluk aldılar. Göz altı morlukları için
özel maske, sauna, masaj hizmetlerinden özellikle yararlandılar. Saç yaptırırken yapılan dedikodular sayesinde son dönemde gelişen tüm haberleri toplayarak eski formlarına döndüler.





Sinemalar normal hallerine döndü. Film afişleri değiştirilerek, animasyon filmlerin afişleri kaldırıldı. Çocuk sesinden, agresif annelerden beyni su kaynatan sinema çalışanlarına yıllık izinlerinin bir kısmı kullandırılıyor.

Saat 5'te okulların dağılmasıyla anneler sessiz sedasız evlerine dağıldılar.



Bütün öğrencilerin yeni dönem okul hayatlarında başarılar diliyorum. Annelere de iyi tatiller

7 Şubat 2014 Cuma

Anne Sütünün Antibiyotik Kullanımı Gerektiren Hastalıkları Azalttıgını Biliyor Muydunuz?

Sevgili anneler, anne sütü mucizedir, bebeğiniz ilk doğduğu andan itibaren büyüme ve gelişme için gerekli olan tüm sıvı, enerji ve besin ögelerini içerir. Eşsiz içeriği ile bağışıklık sistemi gelişimini destekler, antibiyotik kullanımı gerektiren hastalıkları azaltır.

Bebeğinizin bağışıklığını guclendirmek için onu 2 yaşına kadar anne sütü ile besleyin. Anne sütü alımı azaldığındaysa bebeğinizin bağışıklığını Aptamil ile desteklemeye devam edebilirsiniz.

Detaylı bilgi için tıklayınız.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->









5 Şubat 2014 Çarşamba

Kanserle Tanışmam

Dün  Dünya Kanser Günü ...Nasıl tamamlanır sonu bilemedim? Kutlamak diyemezsin. Çünkü ortada kutlanacak bir şey yok.

Ben ilk kez ölümle onun sayesinde tanıştım. 2000 senesi adını sanını duymadığımız, "Komşunun bilmem nesi olmuş kurtulamamış" diye bahsedilen bir hastalık. Çok uzak bize. Yani ailemin alışkın olmadığı türden bir şey şeker ya da tansiyon gibi değil. Yanlış hatırlamıyorsam ananemin ağlamasından dolayı korktuğum annemin ağzından dökülen teyzemin kanser olmasıydı.

Teyzem hep bir şeyler yapardı. Elinde tepsiyle çay servisi
 yapacak az sonra. O küçük kız da benim. İlk doğum
günümden bir kare.
İstanbul'da doktorlar bir şey bulamamışlardı. 9 eylül hastanesinde iyice bir şey yiyemez hale gelen teyzeme sonunda doktorlar teşhis koymuşlar. Az rastlanan yemek borusu kanseri. Belki bulamadıkları için kulpu böyle takmışlardı hastalığa. İlk hissettiğim İstanbul'daki doktorlara çok öfkem. Bir hastalığı bulamayacaksan niye doktor oldun ki?

İzmir'e yerleşmişti teyzem. Kızının evinde kalıyordu. Dar, küçük bir odada. Hiç kendine yakışmayan şekilde yatıyordu. Kapının aralığından bakmıştım. Kusuyordu. Yeni hastaneden getirmişlerdi. Havasız odanın içinde pas kokusu. Hala bile o kokuyu alırım. İçime işlemiş.

Ama kusması bittikten sonra gülüyordu yarım yamalak. Yanına girdim. Zaten çok zayıftı teyzem. Hiç kilolu halini hatırlamıyorum. Yatağının kenarına oturdum. Yüzü yeşildi. Ellerini uzattı bana "Biraz ovsana çok ağrıyorlar" dedi. Ovmaya başladım. Ellerimin arasında derileri kayıyordu. Kemiklerini hissediyordum. Teyzem kendini ovdurmayı çok severdi. Devamlı çalışan elleri eninde sonunda pes edip ağrıyorlardı. Onun hızına yetişemiyorlardı haliyle.

Biz o sene teyzemi görmek için hep İzmir'e gittik geldik. Yaza doğru teyzem Akçay'a geldi. Görünce inanamadım. Teyzem sararmıştı. Ama hala çok neşeliydi. Oturduğu yerden söylenip bir işe yaramadığı için şikayet edip duruyordu. Bizde eline hep taze fasulye, börülce veriyorduk ayıklasın diye. Baktı ki biz ona iş vermiyoruz. Kardeşimle benim odama girip kitaplığı, dolapları yerleştiriyordu. Hiç unutmuyorum benim kötü bir masam vardı altında kitaplığı olan, kitaplık dediysem de bir sunta bende onun üzerine kitaplarımı koyuyorum. Sunta kitapların ağırlığından ortası bombeleşmişti. kitaplar yamuk yılık duruyordu. Okuldan eve geldim. Kitaplar düzgün duruyor. Şaşırdım. Demişti ki "Suntayı ters çevirdim koydum. Kitapları koyunca bombesi düzeldi. Bir daha bombeleşirse tekrar çevir yine düzelir" O günden sonra yamulan suntaya aynı işlemi yaptım. Lise biteseye kadarda o masayı kullandım. Teyzemle aramda ki sır gibiydi sanki o benim.

Sonra bir ara teyzem tekrar İzmir'e döndü. Biz Akçay'dan onu iyi yollamıştık. Ama bir gün aniden yine getirdiler. Hemde tanınmayacak halde. Boynu delinmiş, midesindeki bir delikle beslenen şekilde. Artık hiç yemek yiyemiyomuş. Hatta hiç nefes bile alamıyormuş. Son çare olarak bunu bulmuşlar. Çareye bakın iki kocaman delik.

Herhalde hayatımındaki en sarsıcı anıyı o zaman yaşadım. Okuldan çıktım. Teyzemin evine gidiyorum, tam köşe başındayım ki bir ambulans çıktı karşıma. Deli gibi sirenleri yanıyordu.İster istemez arkasından baktım. O buzlu camın üzerindeki küçük normal camdan annemin yüzünü gördüm. Sonrasını şimdi hatırlamıyorum. Ne yaptım? Nereye gittim? Sadece koşmuştum. Ama neyin peşinden bilmiyorum.

Arada bir sürü tatsız hatıra oldu. Büyük bir çoğunluğunu hatırlıyorum. Çünkü her anı bu sefer sonuncusu olacak diye en güzel şekilde yaşamaya çalışmıştım. Yanında oturup dizi izledim, kemikleri elime batsa da her yerini ovdum. En önemlisi ona hep güldük.

Her şey çok hızlı gelişti. Okulların açılmasına bir kaç gün kala. İlk defa mahallede sabahladığımız sabah. Bizim ev erken uyanmıştı. İstanbul'daki kuzenlerim gelmişti. Ev insan kaynıyordu. Bütün çocukları bir odaya kapattılar. Odadan kafamızı çıkardığımızda azarlıyorlardı. Tahmin ettim ama konduramamıştım. Sonra 10 gibi sela okundu. Tek tek ailemdeki fertlerin isimleri sıralandı en sonunda teyzemin adı geldi. Açıkçası böyle duymak istemezdim. Hocaya verilmek için yazılan selanın kağıdı hala saklıyorum.

Sonrası mı yok? O güne hatırladığım başka bir anı kardeşimle teyzemin torununu  (aralarında yaş farkı 2 yaş) cips yemekten alerji olmaları. Annemle kuzenim bunları başlarından savmak için vermişler parayı bunlarda gidip hep cips almışlar. Akşam ikisininde her tarafı kabarmıştı.

Teyzem hayatımdaki en güzel konuşan, en çok yemek yemeği hak eden insandı. Öyle pilav yapardı ki, kokusuyla doyardık. Saat kaç olur olursa olsun rebisa yapardı sadece biz istedik diye. Bizle hiç sıkılmadan saatlerce okey oynardı. Hiç bizi başından savmazdı ne kadar saçma sapan şeyler anlatsak da. Bir de yorulmazdı. Hayatımda en çok kalmayı sevdiğim ev onunkiydi. Enerjisi bitmezdi. O acımasız kanser onu yakaladı. Onu mutlu eden her şeyi tek tek elinden aldı. Ailemiz değişti. Eski anıları anlatıp gülüp arkasından ağlıyoruz. Yaşadığımız her yeni mutlulukta onu arıyoruz. "Şimdi olsaydı şunu derdi", "kesin bize hiç iş bırakmazdı." "Çok sevinirdi seni böyle görseydi" Dudaklarımızda bu kelimelerde onu anıyoruz.Her yapılan börekte, pilavda onun tadını arıyorum.

Bazen beni ona benzetiyorlar. İnanılmaz mutlu oluyorum, gururlanıyorum. Ona duyduğum özlemi anlatmam için kelime yok.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...