Tanrı öyle
yaratmış ki kadınları en dayanılmaz acıları yaşa ve doğurduğunu, bu acıları
düşünerek her şeyden koru demiş. Öyle zahmetlere katlanıyor ki insan anne olmak
için, o doğunca hayatındaki en önemli varlık oluyor. İşte bende öyle şeylere
tahammül ettim ki, Tanrı bana en güzel ödülü verdi. Minik kraliçem Ecem'i.
Doyumsuz 40
hafta 5 gün yaşadım. Her şeyi çok yaşadım. Çok kustum, çok öğürdüm, çok uykusuz
kaldım, çok gezdim(:)). Ama hepsi o içimde tekme atınca geçit bitti birden.
Daha içimdeyken belliydi çok nazlı olacağı.
Doğum
deyince aklıma filmlerdeki doğumlar gelirdi. Kadın tv izlerken
"Ahhhh" diye bağırır. Kocası "Bebek geliyor" diye deliye
döner. Apar Topar arabaya doluşular. Kadın çığlık çığlıyadır. Çok canı
yanıyordur. Adama panikle arabayı kullanır. Hastane kapısının önüne gelince
birden bebeğin kafası görünür. Doktor kadını oracıkta doğurtur.
Bu
tamamıyla fantastik bir film. Romantik komedi filmlerim hepsi benim için
fantastik bundan sonra.
Hiç bir
şeyin planlanarak olacağını düşünmezdim. Kocaman çantalar hazırladım. Hem ev,
hem de araba için. Dışarda bir yerde doğurursam diye araba da çantanın olması
iyiydi. Olmadı.
40 hafta 3
günlükken doktoruma gittik. "Açelya perşembeye kadar doğurmazsan, ne yazık
ki suni yollara başvuracağız" dedi. İçim yandı. O doktora gidiş sebebim
bile normal doğum yapmak içindi. Şimdi bana sezeryandan bahsediyordu." Ne
korkunç bir şey sezeryan, seni ikiye bölüyorlar resmen." deyip durdum tüm
hayatım boyunca. Düşünemezken gerçekle burun burunaydım. Sezeryan olma
ihtimalim çok yüksekti. Çünkü Ecem hiç aşağıya inmemiş ve rahimde sadece 1 cm
açıklık vardı. Tabi bilmediğimden bu açılma bile bana büyük gelmiş.
2 gün çok
hızlı geçti. Son gün içim içime sığmadı. Alışverişe bile gittim. O Hatay’ın
yokuşlarını seke seke çıktım. Çok hareketle olmamla övünüyordum ama son
kontrolde Doktorum " Böyle olmaman lazım. Şu anda az hareket ediyor
olmalıydın" dedi. Pek takmadım. Hamileliğim boyunca hiç penguen gibi
yürümedim. :)
18 Nisan
2013. Ne kadar acıya dayanıklı, inatçı, gözü kara olduğumu öğrendim. O gün
bizim için erken başladı. Sabah 6 te kalktık. Giyindim, kuşandım. Son hamile
fotoğrafımı bile çektirdim. 7 de hastanedeydik. Odamıza yerleştim. Elimi kolumu
sallaya sallaya gittiğimden (yani sancım olmadığından) doktorumu aradılar. Suni
sancı vermek için izin aldılar. Sabah 7:20de serumu taktılar. Aman nasıl
mutluyum. En fazla 4 saat sonra kızıma kavuşacağım. 8.30 gibi doktorum geldi.
Muayene etti beni ama hala 1 cm açıklık var. Yani koskoca 2 gün geçmişti ve hiç
bir değişiklik yoktu. 12ye kadar yapmam gerekenleri anlattı. Yürüyecektim.
Yürümek bebeği aşağıya itmeye yarayacağı için çok önemliydi. Suni sancı
desteğiyle en geç 4 saat sonra rahmim istenilen açıklığa gelecekti. Ne kadar
acım olursa olsun yürümem gerekiyor. Olabildiğince geç epudiral iğneyi
olmalıydım. Erken olursam doğumu yavaşlatırmışım ve geç doğum yaparmışım. Vücut
tam uyarılmadığından böyle oluyormuş.
Nst ye
bağlıydım. Sancının geldiğini görüyordum. Ama acı yok. Tekrar o filmler
yalandı. Bebeğin kalp atışı hızlanıyor, karnın kasılıyor ve ısınıyor ve ekranda
80 yazıyordu. 10 sn.ye falan sürüyordu.
Kalktım,
yürümeye başladım koridorda. Benimle aynı anda hastaneye gelen 2 gebe daha
vardı. 2side sezeryandı. Biri ben koridorda yürürken ameliyathaneye aldılar.
Ben yürüyorum, bebek geldi. Ben yürüyorum anne geldi. “Aman ne güzel pırt diye
doğurdu” diyorum.
11 gibi
ebem muayene etmek için beni doğum odasına aldı. Ben kendime o kadar
güveniyorum ki kesin 6 cm açıklık olmuştur diye. Yok, hala 1 cm açıklık var.
Moralimi bozmamı ve yürümeye devam etmemi. Açılma başladığına çok hızlı
geliştiğini söyledi. Moralimi bozmaya gerek yok. Çünkü ben öyle ya da bu
şekilde normal doğum yapacaktım. İnatçıyım ve başaracağım.
11.30 da
sancılarım iki dakikada bire indi. Ben neredeyse 9'dan beri hiç durmadan
yürüyorum. İlk kardeşimle sonra annemle sonrada kayınvalidemle yürüdüm. En
sonunda pes ettiler ve eşimle yürümeye başladım. Eşim dayanamıyor yanımda
olmaya. Yüzü bembeyaz heyecandan ve benim yaşadıklarımdan. Dışarı atıyor her
fırsatta. Başladı benimle yürümeye daha bir tur bile atamadan, içimden sıcak
bir şeyler geldi. Paçalarımdan akıyor. Allah'ım en enteresan duygulardan. Sanki
bacaklarım benden habersiz sıcak duş yapıyor gibi. Doğumhaneye gidesiye kadar
bütün koridor su içinde kaldı. Eşim bembeyaz bense mutlu. Bu sefer kesin 6 cm
açıklık oldu diye düşünüyorum. Ne yazık ki yanıldım. Sadece 2 cm olmuştu.
Ebemin motivasyonu çok yüksekti. Moral vermeye başladı. "Merak etme seni
normal doğurtasıya kadar bir yere gitmiyorum" diye. Doğumhaneden çıktım
herkes yüzüme bakıyor. Hepsi korkmuş. Ama doğurmuyorum daha.
İşte gerçek
acı suyumun gelmesinden sonra başladı. 2 dakikada bir 10 saniye süren acı ilk
başta çok değildi. Çok canımın yanacağının sinyalini veriyordu.
13.00 de
doktorum geldi. Geldiğinde ilk defa oturmuştum. Ecemi kontrol etmek için nstye
bağlamışlardı. Anlıyorum korkuları büyük ya içeride başına kötü bir şey gelirse
diye endişeleniyorlardı. Tekrar muayene ettiler suyumun gelmesinden bu yana 1,5
saat geçmişti ama açılmada bir değişiklik yoktu. Konuşmaya başladık.
Ben
"Sezeryan olmak istemiyorum. Normal doğuracağım. Kesin kararlıyım.
Doktorum:
"Seni normal doğurtacağım. Acın çok fazla olacak. Dayanabilir misin?"
Ben:
"Acım fazla olmayacak, dayanacağım"
Doktorum:"
Saat 3 olduğunda acın fazlalaştığında beni sezeryana alın dediğinde, seni
sezeryana alamam. Bunu bana demeyeceksin değil mi?"
Ben :
" Burak Bey, kesin kararlıyım normal doğuracağım.”
Doktorum:
"6 da geleceğim eğer 6 cm açıklık yoksa sezeryana alacağım. Başka bir
çarem kalmıyor. Geçen her dakika bebeği riske atmış oluyoruz. Eğer 6cm açıklık
olursa seni yarın sabaha kadar beklerim. Bunun için her şeye rağmen
yürümelisin"
Ben: "
Anladım. Ben kesin kararlıyım normal doğuracağım."
Doktor
gitti. Eşim yanıma geldi. Nstyi izliyoruz. Ecemin kalp atışı hızlanıyor nst
göstergesi 40, karnım ısınıyor nst göstergesi 80, karnım kasılıyor nst
göstergesi 120, canım yanıyor nst göstergesi 160. Bu son yazdığım cümlenin
tamamı 30 saniye sürüyor. Bitti mi her şey bitiyor. Tüm o acı bittiği o an,
geçiyor. Sanki az önce o canı yanan kadın ben değilim. O iki dakikalık arada
acayip enerji dolu oluyorum. Saatlerce koşabilecek gibi. Ayağa kalktım.
Yürümeye başladım. Artık koridora çıkamıyordum. Herkes " AA doğurmadın mı
sen?" diyordu. Tüm odalardaki hastalar benim doğurup doğurmadığımı merak
ediyordu. Millet arıyor "Bebek doğdu mu?" diye. Tek bir cevap
veriyorlar "Bekliyoruz".
(Devamını okumak için Tık Tık!)