5 Şubat 2014 Çarşamba

Kanserle Tanışmam

Dün  Dünya Kanser Günü ...Nasıl tamamlanır sonu bilemedim? Kutlamak diyemezsin. Çünkü ortada kutlanacak bir şey yok.

Ben ilk kez ölümle onun sayesinde tanıştım. 2000 senesi adını sanını duymadığımız, "Komşunun bilmem nesi olmuş kurtulamamış" diye bahsedilen bir hastalık. Çok uzak bize. Yani ailemin alışkın olmadığı türden bir şey şeker ya da tansiyon gibi değil. Yanlış hatırlamıyorsam ananemin ağlamasından dolayı korktuğum annemin ağzından dökülen teyzemin kanser olmasıydı.

Teyzem hep bir şeyler yapardı. Elinde tepsiyle çay servisi
 yapacak az sonra. O küçük kız da benim. İlk doğum
günümden bir kare.
İstanbul'da doktorlar bir şey bulamamışlardı. 9 eylül hastanesinde iyice bir şey yiyemez hale gelen teyzeme sonunda doktorlar teşhis koymuşlar. Az rastlanan yemek borusu kanseri. Belki bulamadıkları için kulpu böyle takmışlardı hastalığa. İlk hissettiğim İstanbul'daki doktorlara çok öfkem. Bir hastalığı bulamayacaksan niye doktor oldun ki?

İzmir'e yerleşmişti teyzem. Kızının evinde kalıyordu. Dar, küçük bir odada. Hiç kendine yakışmayan şekilde yatıyordu. Kapının aralığından bakmıştım. Kusuyordu. Yeni hastaneden getirmişlerdi. Havasız odanın içinde pas kokusu. Hala bile o kokuyu alırım. İçime işlemiş.

Ama kusması bittikten sonra gülüyordu yarım yamalak. Yanına girdim. Zaten çok zayıftı teyzem. Hiç kilolu halini hatırlamıyorum. Yatağının kenarına oturdum. Yüzü yeşildi. Ellerini uzattı bana "Biraz ovsana çok ağrıyorlar" dedi. Ovmaya başladım. Ellerimin arasında derileri kayıyordu. Kemiklerini hissediyordum. Teyzem kendini ovdurmayı çok severdi. Devamlı çalışan elleri eninde sonunda pes edip ağrıyorlardı. Onun hızına yetişemiyorlardı haliyle.

Biz o sene teyzemi görmek için hep İzmir'e gittik geldik. Yaza doğru teyzem Akçay'a geldi. Görünce inanamadım. Teyzem sararmıştı. Ama hala çok neşeliydi. Oturduğu yerden söylenip bir işe yaramadığı için şikayet edip duruyordu. Bizde eline hep taze fasulye, börülce veriyorduk ayıklasın diye. Baktı ki biz ona iş vermiyoruz. Kardeşimle benim odama girip kitaplığı, dolapları yerleştiriyordu. Hiç unutmuyorum benim kötü bir masam vardı altında kitaplığı olan, kitaplık dediysem de bir sunta bende onun üzerine kitaplarımı koyuyorum. Sunta kitapların ağırlığından ortası bombeleşmişti. kitaplar yamuk yılık duruyordu. Okuldan eve geldim. Kitaplar düzgün duruyor. Şaşırdım. Demişti ki "Suntayı ters çevirdim koydum. Kitapları koyunca bombesi düzeldi. Bir daha bombeleşirse tekrar çevir yine düzelir" O günden sonra yamulan suntaya aynı işlemi yaptım. Lise biteseye kadarda o masayı kullandım. Teyzemle aramda ki sır gibiydi sanki o benim.

Sonra bir ara teyzem tekrar İzmir'e döndü. Biz Akçay'dan onu iyi yollamıştık. Ama bir gün aniden yine getirdiler. Hemde tanınmayacak halde. Boynu delinmiş, midesindeki bir delikle beslenen şekilde. Artık hiç yemek yiyemiyomuş. Hatta hiç nefes bile alamıyormuş. Son çare olarak bunu bulmuşlar. Çareye bakın iki kocaman delik.

Herhalde hayatımındaki en sarsıcı anıyı o zaman yaşadım. Okuldan çıktım. Teyzemin evine gidiyorum, tam köşe başındayım ki bir ambulans çıktı karşıma. Deli gibi sirenleri yanıyordu.İster istemez arkasından baktım. O buzlu camın üzerindeki küçük normal camdan annemin yüzünü gördüm. Sonrasını şimdi hatırlamıyorum. Ne yaptım? Nereye gittim? Sadece koşmuştum. Ama neyin peşinden bilmiyorum.

Arada bir sürü tatsız hatıra oldu. Büyük bir çoğunluğunu hatırlıyorum. Çünkü her anı bu sefer sonuncusu olacak diye en güzel şekilde yaşamaya çalışmıştım. Yanında oturup dizi izledim, kemikleri elime batsa da her yerini ovdum. En önemlisi ona hep güldük.

Her şey çok hızlı gelişti. Okulların açılmasına bir kaç gün kala. İlk defa mahallede sabahladığımız sabah. Bizim ev erken uyanmıştı. İstanbul'daki kuzenlerim gelmişti. Ev insan kaynıyordu. Bütün çocukları bir odaya kapattılar. Odadan kafamızı çıkardığımızda azarlıyorlardı. Tahmin ettim ama konduramamıştım. Sonra 10 gibi sela okundu. Tek tek ailemdeki fertlerin isimleri sıralandı en sonunda teyzemin adı geldi. Açıkçası böyle duymak istemezdim. Hocaya verilmek için yazılan selanın kağıdı hala saklıyorum.

Sonrası mı yok? O güne hatırladığım başka bir anı kardeşimle teyzemin torununu  (aralarında yaş farkı 2 yaş) cips yemekten alerji olmaları. Annemle kuzenim bunları başlarından savmak için vermişler parayı bunlarda gidip hep cips almışlar. Akşam ikisininde her tarafı kabarmıştı.

Teyzem hayatımdaki en güzel konuşan, en çok yemek yemeği hak eden insandı. Öyle pilav yapardı ki, kokusuyla doyardık. Saat kaç olur olursa olsun rebisa yapardı sadece biz istedik diye. Bizle hiç sıkılmadan saatlerce okey oynardı. Hiç bizi başından savmazdı ne kadar saçma sapan şeyler anlatsak da. Bir de yorulmazdı. Hayatımda en çok kalmayı sevdiğim ev onunkiydi. Enerjisi bitmezdi. O acımasız kanser onu yakaladı. Onu mutlu eden her şeyi tek tek elinden aldı. Ailemiz değişti. Eski anıları anlatıp gülüp arkasından ağlıyoruz. Yaşadığımız her yeni mutlulukta onu arıyoruz. "Şimdi olsaydı şunu derdi", "kesin bize hiç iş bırakmazdı." "Çok sevinirdi seni böyle görseydi" Dudaklarımızda bu kelimelerde onu anıyoruz.Her yapılan börekte, pilavda onun tadını arıyorum.

Bazen beni ona benzetiyorlar. İnanılmaz mutlu oluyorum, gururlanıyorum. Ona duyduğum özlemi anlatmam için kelime yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...