25 Haziran 2015 Perşembe

Mucize'nin Günlüğü : 34. Hafta

İzmir'deki büyük telaşlar bitince bizim için göç mevsimi gelmiş oldu. İzmir'den pılımızı pırtımızı topladık Urla'ya geldik. Babaanne ve dede yanına. İki senedir devamlı kalıcıyız. Çalışırken arada bir göçer dönerdik.












Urla bize iyi geliyor. Ben dinleniyorum, Ecem yoruluyor ve mutlu oluyoruz. Alışkanlık galiba bendeki. Kalabalık aile olmayı seviyorum. Aile büyükleriyle olmak beni sevindiriyor. 

Urla'ya göçtüğüm için kiminle konuştuysam hep aynı soruları soruyor onları toplu olarak cevaplayayım.


Nasılsın? Karnın ne durumda? Burak'ın son durumu? Hazırlıklar ne alemde? Ecem ne durumda?


İyim. Hemde gayet iyi. Ödem falan olmadı bacaklarımda ve ayaklarımda. Dikkat ediyormuyum? Tabi ki ediyorum. Tuzu minimumda tüketiyorum. Hareket sürekli ediyorum. Çok sıcak basarsa ne yaparsam yapayım azda olsa ayak parmaklarım doluyor. Bastırdığımda ya da şiş mi diye sorduğumda kimse bir şey anlamıyor ama ben pofuduk pofuduk olduğunu hissediyorum.

Birazda şanslıyım. Yaz bu sene bir türlü gelmek bilmedi. Benim doğurmamı bekliyor diye düşünüyorum. Doğurduktan sonra da 40 gün denize giremediğimi düşünürseniz bu sene yaz yok. Biz anlaşma yaptık. Belki eylülde biraz havalar ısınır belki. 

Arada bastığında bütün hücrelerimden alev çıkıyormuş gibi oluyor. Ne duş ne gölge ne soğuk birşeyler ne de deniz yardımcı oluyor rahatlamama. "Birazdan hava esecek. Hatta yağmur yapacak." diyerek kendimi teselli ediyorum.

Karpuzu sevme ilişkim değişti. Burak meyveci olarak doğacak büyük ihtimalle. Yarım karpuzu gözüm kapalı yiyebiliyorum. Aha bir bakıyorum bitmiş gitmiş karpuz. .Yemek öncesi sonrası hiç farketmez yarım karpuzun benim gözümde 10 dakikalık işi var. Su ihtiyacımın bir kısmını sudan karşılıyorum herhalde. 

Karnım ne mi durumda? Büyük! Oldukça büyük. Basketbol topunu içime saklamışım da dans ediyormuş gibiyim. Ayak parmaklarımı görme fikrini tamamiyle unuttum. Sandaletlerimi birinin giydirmesi lazım. Çünkü ayaklarıma ulaşamıyorum. Ecem'deki halinden çok farklı. Sivri, hatta bazen üçgen. Karşıya bakarken gözüme bile takılıyor. Erkek çocuk annesinin karnı sivri olur tanısına inanmazdım, saçmalık deyip kas yapısıyla alakalı o falan diyerek açıklamalar yapardım. Başına gelince bende takip edip "Aaa erkek galiba" deyip hamilelere cinsiyetçi teyze modunda yaklaşabilirim. 

Burak mı? İyidir herhalde. Bu hafta kontrolümüz vardı baya sakin geçti. Doktorumuz açısından süper, bizim için eh. Sağlıklı olduğunu bilince insan yüzünü görmek istiyor. Hayalinde canlandırıp ultrasondaki halini uykuya dalmak, rüyasında sarılıp öpmek istiyor. Ama yüzünü bir türlü göremediğimizden doğduğunda başkasının mı benim mi ayırt edemeyebilirim. Ecem bize her türlü pozu verirdi. Hatta anne karnında yatış pozisyonu ( ki sonrasında da hep öyle uyudu) babasıyla yatış pozisyonuyla aynıydı. Bir tek saçları şaşırtmıştı beni o kadar. Burak'la ilgili hiç bir şey bilmiyoruz şimdi. Mucize diye ona ben boşu boşuna demiyorum. Herşeyi bizi şaşırtacak. 4 hafta daha sabredebilirim herhalde. Kafamda Ecem'e çok benzeyen kel bir bebek olarak canlandırıyorum hep.

Aslında en kritik haftalardan biri 34. hafta. Bebek bugün doğarsa destek almadan akciğer soluması yapabilecek durumda oluyor. Akciğer gelişimi tam anlamıyla tamamlanıyor.. Küvez hayatı yaşamadan evine bile gidebilirsin. Belki de bu haftayı atlattığım için yüzü nasıl diye düşünüp duruyorum. 

Hazırlıkları sürüyor. 2 senede bile çok şey değişmiş süs püs işlerinde. Erkek bebek olunca da daha farklı boyuta taşınıyormuş. Erkek bebek deyince insanların hayal gücü sönüyor galiba. Herşey bıyıklı ve denizci formunda. Mavinin tonları dışında renk yokmuş gibi. Ben istiyorum ki uçaklı olsun herşeyi. Renkleri turuncu, koyu yeşiller, bordolar, puantiyeler. Ama yok! Özel yapılması lazım ya da yapman lazım. O yüzden hummalı çalışmamız devam ediyor. Bu arada papyondan kaçış yok :)

Ecem iyi durumda. Urla'da olduğumuzdan çok mutlu. Bir de burada ondan küçük bebekler olduğundan kardeş mantığını biraz daha oturtmaya çalışıyoruz. Onları seviyor, oyuncaklarını paylaşıyor. Kucağımıza aldığımızda huzursuzluk çıkartmıyor. Galiba kıskançlık duygusu çok yok. O duygunun gelişmemesi içinde elimden geleni yapacağım. Dürüst olmak gerekirse Burak doğduğunda benim için en önemli şey Ecem olacak. Onun hareketlerine ve tavırlarına göre bir çok şeye karar vereceğim. Burak küçük olduğundan bir çok şeyi anlamayacak ama Ecem'de kardeşine karşı kötü bir duygu oluşsun istemiyorum. Yalnızlık, bırakılmışlık hisleriyle boğuşsun istemiyorum. Burak'tan daha çok destek vereceğim Ecem'e ilk etapta. İhtiyacı olan bu. Burak'a karşı olan sevgisinin ilk filizlerini benim ona olan sevgim canlandıracağını düşünüyorum. 


Şimdi böyle atıp tutuyorum da benim psikolojim ne olacak merak ediyorum. Sağlam ve güçlü olmalıyım farkındayım ama ne kadar olurum bilmiyorum. Kafamda o dönemi bazı açılardan canlandırıyorum ama kendi hislerim açısından canlandıramıyorum. Yaşayıp göreceğim.

Süt Anne. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...