Ege’nin doğum gününden hemen sonra kreşte ailelerin de
katılacağı bir etkinlik yapılacaktı. Sabah Ege’yi kreşe bıraktım, öğleden sonra
etkinliğe katılacağımı söyledim öğretmenine. Bugün size sürprizlerimiz var, dedi.
Etkinlik kapsamında çocuklar bir şeyler yapacaklar diye düşündüm. İş yerine
gittim, birkaç saat sonra bu video geldi:
Arkadaşları ve öğretmeni oğluma sürpriz doğum günü partisi
yapmışlar! Bu görüntüleri izledikten sonraki ruh halimi anlatacak sözcük yok.
Birkaç saat mutluluktan ağladım! Oğlum, orada, normal gelişim gösteren
arkadaşlarıyla doğum gününü kutluyor! Arkadaşları da tıpkı benim gibi onun
varlığını kutluyorlar, yargılamadan, sorgulamadan… Yana yakıla kreş aradığım,
uygun bir dille geri çevrildiğim, ‘Özel eğitime gitmesi lazım’ denerek cahilce reddedildiğim
günlerden sonra bu kareler, benim için paha biçilemez! Hele ki oğlumun
yüzündeki o mutlu ifade! Onu dünyadaki hiçbir şeye değişmem! Oğlumun yüzünü
böylesine güldüren, benim mutluluktan ağlamama vesile olan Eğitim
Koordinatör’ümüz Emine Hanım’a ve oğlumun güzel öğretmeni Pınar Hanım’a bu ince
düşüncelerinden ötürü ne kadar teşekkür etsem yetmez biliyorum! İyi ki
varsınız! Kaynaştırma dedikleri işte böyle bir şey. Böyle sihirli etkilere
sahip bizlerin hayatında…
Kaynaştırma, özel gereksinimli çocukların, özel gereksinimli
olmayan akranlarıyla birlikte eğitim görmesi anlamına geliyor. Kaynaştırma
kavramı ilk olarak 1970’lerde Amerika’da kabul edilen bir kanunla yasal zemin
kazanıyor. Türkiye’ye ise ilk olarak Amerika’dan 13 sene sonra 1983’te Özel
Eğitime Muhtaç Çocuklar Yasası ile giriyor. 92-93 eğitim öğretim yılında ilk
defa 12 pilot ildeki 88 okulda uygulamaya geçiriliyor. Uygulamaya geçişte de
arada bir on yıl daha gitmiş. Bunun üzerinden bir on sene daha geçmiyor ki bir
çalışma yapılıyor. 2000 yılında ülkemizde yapılan bu çalışmaya göre, ailelerin
yüzde 80’i çocuklarının özel gereksinimli çocuklarla birlikte eğitim
görmesinden rahatsızlık duyduğunu ifade ediyor. Rahatsız olmayanların oranı ise
sadece yüzde 19. 16 sene geçmiş bu çalışmanın üzerinden. Merak ediyorum şimdi
bu oran yüzde kaçtır? Ne kadar değişiklik göstermiştir? Kişisel tahminim ne
yazık ki çok büyük bir fark olmadığı yönünde. Merak ediyorum bu yüzde 80’lik
kesim, oğlumun yüzündeki mutluluğu neyle açıklar acaba…
21 Mart Dünya Down Sendromu Günü yaklaşıyor… Bu yıl,
bildiğim kadarıyla bu güne özel düzenlenen bir sempozyum yok. Ama daha güzeli
var. Bu yıl Avrupa Down Sendromu Kongresi ülkemizde yapılıyor. 5- 7 Ağustos
tarihleri arasında İstanbul Hilton Bomonti Otel’de gerçekleşecek. Ben doğum
nedeniyle maalesef gidemeyeceğim. Türkiye’de yapılacağını duyduğum günden beri
heyecanla bekliyordum bu kongreyi ama kısmet değilmiş. Dünya çapında bu alanda
ün salmış yabancı konuşmacılar ülkemizde olacaklar. Ailelerin ve eğitimcilerin
çok faydalanacağı bir toplantı olacağına inanıyorum.
Down Syndrome
International’ın bu yıl Dünya Down Sendromu Günü için seçtiği tema: Benim
Arkadaşlarım, Benim Çevrem.
Şöyle diyorlar:
“Down sendromlu kişiler, çocuk ve yetişkin olarak
diğer insanlarla eşit şartlarda tüm haklardan tam ve eşit olarak
yararlanabilmelidir. Bu durum, onların yaşadıkları topluma tam olarak dâhil
olma fırsatlarını da kapsar.
Pek çoğu için ise gerçek, hâkim olan olumsuz
tavırların, düşük beklentilerle, ayrımcılıkla ve dışlanmayla sonuçlanması ve
Down sendromlu çocuklar ile yetişkinlerin, akranlarıyla tam olarak
bütünleşemediği toplumların oluşması şeklindedir.
Down sendromlu ve diğer özel gereksinimli çocuklara
katılım fırsatı verildiğinde tüm çocuklar bundan fayda görür ve arkadaşlığın,
kabullenmenin, herkese saygı duymanın ve yüksek beklentilerin var olduğu
ortamlar oluşturulur.
Bununla kalmaz; bu tür ortamlar, yarının yetişkinleri
olan bugünün tüm çocuklarını hayata hazırlar. Down sendromlu yetişkinlere kendilerine
güvenerek ve bireysel bağımsızlıkla yaşama, çalışma, hayata dâhil olma,
arkadaşları ve akranlarıyla birlikte toplumla tamamen kaynaşma imkânı verir.”
Özel gereksinimli çocukların özel gereksinimli olmayan
çocuklarla birlikte eğitim görmesinin, birlikte büyümesinin, arkadaşlık
etmesinin iki taraf için de bir zararı yoktur, aksine faydası vardır. Oğlumun
yüzündeki o mutlu ifadeden bunu anlayabiliyorum ben. O yüzden bu seneki temaya
yürekten katılıyorum! Onun arkadaşları,
onun çevresi… O da arkadaş edinmeyi, toplumda yer edinmeyi, ileride
akranları gibi çalışmayı, aile kurmayı hak ediyor. Herkes gibi! Keşke o
bahsettiğim araştırmadaki yüzde 80’lik kesim de bunu görebilse… Keşke herkes
bunu çocuklarına da aşılayabilse… Çünkü bugün o yüzde 80’i oluşturan anne
babaların çocukları, yarının anne babaları aslında. O gün geldiğinde onlar,
“Hayır,” deseler, “ben çocuğumun özel gereksinimli arkadaşıyla eğitim
görmesinden rahatsız olmuyorum!”
Anne baba olarak herkes evladının iyiliğini istiyor
biliyorum. İyi bir eğitim almasını, iyi yerlere gelmesini, iyi bir birey
olmasını… Ama bizim çocuğumuzun iyiliği, nasıl bir gereksinimi olursa olsun bir
başka çocuğun aynı haklardan yararlanamaması anlamına gelmemeli! Bizim
çocuğumuza verilen imkân, başka bir çocuğun suratına kapanan bir kapı olmamalı!
Çocukluktan yetişkinliğe hayatın her yerinde herkesin sahip olması gereken en
temel hak, olduğu gibi kabul görmek olmalı! Umarım zorlu yollardan geçsek de,
bunun için her şeyimizi ortaya koyup mücadele etmemiz gerekse de bir gün bunu
başarabiliriz! Yarının yetişkinleri bizden daha duyarlı olurlar umarım. Bunun
için de şimdiden onları bu fikirlerle aşılamalıyız. İşte eğer bugünün anne
babaları olarak bizler önyargılarımızı aşıp bunu başarabilirsek şu şarkıyı da
avazımız çıktığı kadar söyleyebiliriz diye düşünüyorum:
“ÜSTAT! Biz çiçek yetiştiriyoruz ağzımızda!
AÇALIM DA GÖR! AÇALIM DA GÖR!”
Ege’nin Annesi
Nur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder