26 Mayıs 2016 Perşembe

Dengesiz Krallık


Bize bu hayat sunulmadı biz tercih ettik. Evet, karşımıza seçenekler o sundu ama biz seçtik. Bu tercihleri yaparken bilmeden güzel şeylere imza atmışız.

Mesela kavgayı değil sarılmayı tercih ettik. 10 gün sonra 5 yıllık evli olacağız kavga ediyor muyuz? Evet. Ama küsmüyoruz. Hiç bir tartışmamız, atışmamız uzamıyor. O anda olup bitiyor. Birbirimize olan sinirimizi, laf sokmalarla atıyoruz. Komik, iğneyelici ve zekice. Baya baya baya giydiriyoruz birbirimize ama durum komedisi çıkıyor ortaya.


Kindar değiliz. Zaten çocuklardan bize az kalan zamanı birbirimize zindan ederek değil gülerek geçirmeyi tercih ediyoruz. Onun kusurlarını bulmaya çalışarak kendimi ve onu üzmüyorum.

Ben hiç bir konuyu uzatmam. Çözülüp çöpe atılmasından yanayım. Uzuyorsa da onu karakteri deyip ona göre davranmaya çalışıyorum. Değiştirmeye çalışmak dipsiz kuyu gibi hiç sonu gelmiyor. Ama öyle kabul edip sevmek turuncu gün batımı gibi rahatlatıcı.

Anlayışlı olmak işin sırrı belki. Cem işteki stresini çok eve yansıtır. Yani aslında iş hep evimizde. Bende kopamıyorum. Sormadan edemiyorum. Belki ilk çocuğumuz olduğu içindir. Eve gelmeden anlıyorum ben onun ses tonundan ve kendimdeki hazırlıklara başlıyorum. Dediklerini alttan alıyorum, bazılarını duymuyorum. Çünkü evdeki tozu bile kafayı takabiliyor. Bunu bazı arkadaşlarıma anlattığımda eziklik, sessiz kalma, pısma gibi görüyor. "Böyle şeylere takılsa ben var ya..." diye başlayan cümleler kuruyor. Kimi "Huysuzluk" diye adlandırıyor. Aslında bu bizim dinamiğimiz.

Günler geçip ben o zaman davranışlarını yaptıklarını ona anlattığında gülüyoruz. Çünkü komik! Diyorum ya durum komedisi yaşıyoruz bir nevi.

Aynı şey benim içinde geçerli. Hep bahsediyorum ya iki hamileliğimde de nedensiz gülmelerim vardı ağlamayla biterdi. Hepsinde ben gülerken o da güldü ağlamalarım da bana sarıldı. Eve geldiğinde kızgınsam eğer, çocukları uyutumadıysam, kendime vakit kalmadıysa o beni alttan almaya başlar. Beni hiç yükseltmez. Çünkü bilir benim kızgınlığım arttıkça dilimini ayarı kaçar ve davranışlarım belirsizleşir. Genel olarak beni sakin tutar. "Tamam ben halledirim." "Sen git uyu." "İşine bak"

Belki bu bizim şansımız ikimizde ikizleriz. Dünyaya bakış noktamız aynı.

Bazen soruyorum ona "Mutlu musun?" diye. Hiç düşünmeden "Evet" diyor. Bende kendime çok soruyorum bu soruyu cevabını bile vermeden yanımdaki en güzel varlıklara sarılıyorum çocuklarımıza.

Acayip gürültücü ve uykusuz tipleriz evde. Bazen günlerce hiç uyumuyoruz ailecek. Bazen saatlerce bağıraşarak gülüp tepiniyoruz. Sesimizin ayarı hiç yok. Bir bakıyorum bağırarak konuşurken buluyorum kendimi.

Bizim tercihimizde bu gürültülü yaşam. Gerçekten bilmiyordum bu kadar güzel olacağını. Evet iki küçük bebek korkutuyor belki insanı ama çok zevkli. Biri bir şey yapmasa da biri komik bir şey yapıp hayattan keyif almamızı sağlıyor.

Sanki Burak geldikten sonra daha sıkı sıkı bağlandık birbirimize. Yani pençelerimiz geçti birbirimize kopmamız imkansız.

Evet, bazen konuşuyoruz, başka tatil planları yapıyor olabileceğimizi ama yavan geliyor. Yani ağaç aynı ağaç, evler gotik ama aynı, en büyük otel oteli ama bir Kalabak denizi değil. O gülüşler, o gürültüler, o bağrışlar olmayınca sıkıcı.

Sakin.

Bizi o sakinlik bozabilir. "Kucakkk!" diye ağlayan bir çocuğun sesi olmadan tatil nasıl olur bilmiyorum.

İstemiyor muyum yalnız, sessiz bir tatil? Deli gibi istiyorum. Ama çok özlüyorum onları.

Ya işte böyle.

Biz kusursuz değiliz, dengesizliğin uyumu var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...